08 Ocak 2020

Durduğum yer benim değil

Gazeteci-yazar Çiğdem Anad yeni kitabı "Durduğum yer benim değil"de, İngiltere'ye neden göç ettiklerini, göç ettiği yerde neler yaşadıklarını ve yalnızlığını anlatıyor

Durduğum yer benim değil iken,

gidebilecek bir yerimin olmaması ne acı;

gidebilecek bir yerim yok iken hâlâ

ve inatla durmayışım ne gaflet

nihayetinde ölmüyorken yaşıyor olan insanın,

yaşıyorken öldüğünü bilmemesi

bu, bu ne tuhaf bi’ hayret.

Turgut Uyar

Çiğdem'in Cihangir'deki dairesinin salonunda, koltukları pencereye doğru çevirip, tarihi yarım ada manzarasına karşı az rakı içmedik. Aynı zamanda hamile kalıp, çocuklarımızın geleceğiyle ilgili az hayaller kurmadık. Çocuklar doğduktan sonra, arabalara doluşup Polonezköy'de az piknik yapmadık. Şahane, derin sohbetlerle dolu, neşeli günlerdi! Herkes işinde gücündeydi, hepimizin keyfi yerindeydi. Durduğumuz yer bizimdi.

Çocuklarımızın geleceğiyle ilgili hayaller kurarken, sadece 12 yıl sonra dünyanın birer ucuna savrulacağımızı düşünemedik elbette. Yine aynı zamanlarda uzak diyarların yolunu tuttuk. Tıpkı baskı rejiminde boğulup elinde iki bavulla kendini yurt dışına atan, işsiz bırakılan, çocuğunun geleceğinden endişe duyan on binler gibi...

Gazeteci-yazar Çiğdem Anad'ın yeni kitabı "Durduğum yer benim değil", geçtiğimiz hafta raflardaki yerini aldı. Çiğdem bu kitapta, İngiltere'ye neden göç ettiklerini, Türkiye'deki yaşamlarının nasıl altüst olduğunu, bir zamanlar nasıl televizyon haberciliği yaptıklarını, göç ettiği yerde yaşadıklarını ve yalnızlığını anlatıyor.

"Kitabın adı Turgut Uyar'ın şiirinden bir dize. Bu şiir zaten bizim gibi göç edenlerin hissiyatını anlatıyor" diyor Çiğdem. Söz onda...

Gazetecilik yapma şansımız kalmadı

Neden oradasınız? Ne kadar oldu göçeli?

Türkiye'den ayrılışımız üç yıla yaklaşıyor. Göç etmemizin nedeni Türkiye'nin hem siyasi yönden, hem eğitim açısından kötüye gitmesi ve gazetecilik yapma şansımızın kalmaması. 

Şu anda durduğun yer nasıl bir yer, tarif eder misin?

Hep büyük şehirde, kalabalıkta, koşturmaca içinde yaşadıktan sonra çok küçük bir yer olan Cambridge'e yerleştik. Burası bir eğitim kampüsü. Sadece üniversite, kolejler, ağaçlar, ince uzun bir nehir, bahçeye gelen kuşlar ve tilkiler var.

Günleriniz nasıl geçiyor?

Günler çok sessiz geçiyor. Gözümüzü açar açmaz Türkiye'nin haberlerini okuyoruz. Arkadaşlarımızdan mesaj gelmiş mi diye telefona, e-postalara bakıyoruz. Birkaç tane dostumuz var. Onlarla beraber olunca da memleket meselelerini konuşuyoruz. 50 yaşından sonra başka bir memlekete ne kadar adapte olabilirsin ki? 

Farklılıkları yargılamadan kabul etmeyi öğrendik

 Sizi en çok zorlayan şeyler neler oldu?

Alçak sesle konuşabilmeyi, ufak şeyler için bile teşekkür edebilmeyi öğrenmek bir yılımızı aldı. Bütün farklılıkları yargılamadan kabul edebilmenin sınırlarının çok geniş olduğunu öğrendik. Farklılık denince sadece ırk, din, cinsiyet ön plana çıkıyor ama farklılıkların çeşidi çok ve her gün yeni bir tanesini öğreniyorsun. Özellikle yaşam felsefesi, yaşam biçimi farklılıklarından söz ediyorum. 

 Zamanla alışılıyor mu?

Güvenli, huzurlu bir yerde zamanın geçmesini ve Türkiye'ye dönmeyi bekliyorum.

Nereye? Geride bıraktığın yer senin mi?

İşin garibi, Türkiye'de nereye döneceğimi de bilmiyorum. Kendimi ait hissettiğim bir yer kalmadı. 

Çok değil 15 yıl önceki İstanbul'daki hayatın nasıldı?

İstanbul'daki, öncesinde Ankara'daki hayatım hep televizyon haberciliği yaparak geçti. Yakın arkadaşlarım genellikle gazeteciler ve sanatçılardı. Bizim dostluklarımızı ortak üretim beslerdi. İşimizle yaşardık. 

Ayşe Acar ve Çiğdem Anad/ 2004

Yakında memleketin düzeleceği umudu kalmamıştı

Son yıllarda on binler göçtü. İçlerinde çok sayıda gazeteci de var. Körlüğe, sağırlığa, dilsizliğe maruz bırakılıyoruz. Ne olacak halimiz?

On binler yurt dışına göç etti ve çoğu meslek sahibi insanlar. Eğitimli kesim, muhalif kesim büyük darbe yedi; işsiz kaldı, çocuğunu göndermek istediği okul kalmadı, güvenli ortam kalmadı, insan hakları kalmadı, yakında memleketin düzeleceği umudu kalmadı. Göçebilen göçtü. Bence göç edenlerin çoğu bir iktidar değişikliğinde Türkiye'ye geri dönecekler.

Türkiye'de gerçek anlamda gazetecilik yapılamıyor. Göçtüğün yerde de zor. Bu sana ne hissettiriyor? Kayıp, yas...

İşimi Türkiye'de yıllardır yapamadığım için kayıp ve yas duygusunu göç etmeden dolu dolu yıllarca yaşadım. 

Biraz kitaptan bahsedelim. Nasıl bir hikaye var içinde, kahramanları kimler?

Kitapta göç etmeden nasıl bir hayat yaşadığımızı, zamanında nasıl gazetecilik yapabildiğimizi, göç kararını nasıl alıp, yola çıktığımızı ve geldiğimiz yerde nelerle karşılaştığımızı gerçek bir hikaye olarak ve gerçek isimlerimizle anlatıyorum. Okurlar hikâye içinde hikâyeler bulacak.

Gerçeklerin edebiyatını yapıyorum

Bu kitabı yazmaktaki amacın nedir?

Bu benim beşinci kitabım. Yazmak da benim bir parçam. Kendimi bildim bileli yazıyorum. Hiç hayali yazmadım. Gerçeklerin edebiyatını yapıyorum. 

Geriye dönüp yaşadıklarına baktığında neler hissettin?

Geriye baktığımda geçmişe derin bir özlem duyduğumdan, gözlerimi gökyüzüne çevirip, ileriye yürümeye çalışıyorum.

İki çocuğun var. Neler yapıyorlar?

Oğlum 12 yaşındayken buraya geldi. Zaten oğlumun bilimsel eğitim almasını çok önemsemesem, kalışımı daha fazla uzatmazdım. Kızım 21 yaşından büyük olduğu için bizimle gelemedi ve tabii onunla çok ayrı düştük, en üzücüsü bu. 

Göçmeyi düşünenlere tavsiyelerin olur mu?

Kısa süreli yer değişikliği herkese çok şey öğretir ama uzun sürelisi çoğu kişiyi canından bezdirir.

Klasik soruyla röportajı kapatalım: "Kendini 5 yıl sonra nerede görüyorsun?"

5 yıl sonra ya bir televizyon kanalı kuruyor ya da Bodrum'da balık tutuyor olacağım. 

Yazarın Diğer Yazıları

Dış politikalar uzmanı Ziya Meral: Yeni bir Cumhuriyet mutabakatına ihtiyacımız var

Geçtiğimiz haftaki yazımda AKP seçmeninin tercihini değişimden yana kullanması için "Daha ne olması gerekirdi?" diye bir soru sordum. Bu hafta sizden gelen cevapları derledim ve Kraliyet Birleşik Kuvvetler Enstitüsü (RUSI) ve Avrupalı Liderler Netwörkü kıdemli uzmanı akademisyen-yazar Ziya Meral ile konuştum

Daha ne olması gerekirdi?

14 Mayıs Seçimleri'nin ardından aklımda tek bir soru var. Erdoğan seçmenlerinin değişim istemesi için daha ne olması gerekirdi?

Prof. Dr. Selçuk Şirin: İyi ebeveynlik, çocuğunun geleceğiyle ilgili kararları sandıkta vermekle başlar

Çocuklarım ilk oylarını kullanırken aklıma yazar-akademisyen Prof. Dr. Selçuk Şirin hocamızın bir röportajımızda söylediği "İyi ebeveynlik bilinçli seçmen olmakla, çocuğunun geleceğiyle ilgili kararları sandıkta vermekle başlar. Siyasete karışmıyorsan, siyaset senin çocuğunun geleceğine karışır." lafı geliyor. Tarihi seçime günler kala kendisiyle temasa geçiyor, görüşlerini soruyorum