Ne yıldı ama… Neredeyse sonuna geldik. Hepimiz biraz yaralandık, hepimiz çok zorlandık. Kimimiz hastalandık, kimimiz ruhen hastalandık, kimimiz iyileştik, kimimiz iyileşemedik.
Dünyanın bambaşka ülkelerinin bambaşka şehirlerinde morglarda yer kalmadığı için buz pistlerinde bekletilen ölülerin, boş mezarlık kalmadığı için toplu mezarlara gömülenlerin yasını tuttuk.
Öyle acılar yaşandı ki... 60 yıllık evliler, birkaç saat arayla dünyaya veda etti. Kırk yıllık eşlerini kaybedenler çoluğunun çocuğunun boynuna sarılıp ağlayamadı, sevdiklerini son yolculuklarına uğurlayamadı, teselli edenleri olamadı.
Karantinanın ilk günlerinde ünlü yazar Yuval Noah Harari'nin, CNN'de Christiane Amanpour'a verdiği röportajda söylediği gibi bu virüs insanları en iyi yanlarından vurdu. Harari demişti ki;"Biri hastalandığında refleks olarak yardım ederiz. Hele bu kişi ailemizden ya da arkadaşlarımızdan biriyse hemen yanına koşarız. Ona bakar, iyileştirmeye çalışırız. Virüs işte tam böyle yayılıyor. İnsan doğasının en güzel yanını, insanlara karşı kullanarak..."
Öyle bir yıl oldu ki bu, hasta komşumuza bir tas çorba götürmeyi bırakın, kendi evlerimizin içinde virüse yakalanan çocuklarımıza bakamadık. Kapının önüne yemeklerini, ilaçlarını bırakabildik ancak…
Aramıza maskeler, plastik eldivenler, naylon giysiler, siperlikler, duvarlar girdi.
Evlerimizin içinde mahsur kaldık. Mahsur kalma duygusu bir süre sonra kimilerine iyi geldi; çekirdek ailemizle geçirdiğimiz zamanın daha çok kıymetini bilir olduk. Bazılarımız ise özgürlüğümüzün kısıtlanmasından nefret ettik.
Bir süre bildiğimiz hayatı kaybetmenin yasını tuttuk. Sonra durumu kabullendik.
Çok yemek pişirdik. Evde olmanın yarattığı duyguyla, çocukluğumuzun evde geçen günlerine, tatlarına, lezzetlerine yolculuk yaptık.
Çok yedik. Abur cubur için bol bol mutfağın yolunu tuttuk.
Uyku düzenimiz bozuldu. Kimimiz hiç uyuyamadık, kimimiz öğlene kadar uyanamadık.
Kendimizin ve yakınlarımızın sağlığından endişe ettik. Hastalığı geçirip geçirmediğimize dair sayısız teori ürettik.
Çok sıkıldık ama kendimizi oyalayacak şeyler bulmayı da becerdik, yeni hobiler edindik.
Seyretmedik dizi, film, dinlenmedik podcast bırakmadık.
Haber sitelerinde ve sosyal medyada felaket haberleri okumaktan fenalık geçirdik.
Kırılgan, duygusal olanlarımız maalesef bu dönemi biraz daha zor atlattı. Karantina nedeniyle yalnızlıktan ve dört duvar arasında yaşamaktan depresyona girenler oldu.
Tüm dünyada alkol ve uyuşturucu kullanımı arttı.* Bazılarımız ise güçlendi. Hayatlarımızın bu en acayip deneyiminden çok şey öğrendi.
Kimilerinin yaratıcılığı arttı, yeni fikirler, işler buldular. Kimileri işlerini kaybetti, dükkanlarının kepenklerini indirdi.
Fotoğraf: Murat Bay
Kimimiz bilinçlendik, virüslere, hastalıklara neden olmayacak, doğa dostu yaşam yöntemlerini benimsemeye çalıştık. Kimilerimiz ise bu dünyanın değişmeyeceğine inanmaya devam ettik.
Birçoğumuz günlük hayattaki kaygılarımızın, dertlerimizin ne kadar önemsiz olduğunu anladık.
Tutumlu olduk. Günlük hayatta gereksiz, ufak tefek birçok giderimiz olduğunu şaşkınlıkla fark ettik.
Çok ağladık. Bazen üzüntüden ve çaresizlikten... Bazen de etrafımızı saran iyilikten…
Bu yıl, sadece Koronavirüs'le mücadele etmedik. Avustralya'dan Batı Amerika'ya hektarlarca ormanın kül olmasına**, uçak kazalarına, patlayan bombalara, depremlere şahit olduk. Zaten zor nefes alırken, George Floyd'un öldürülmesiyle birlikte nefesimiz iyice kesildi.
2020'de insan olmak çok zor geldi. Ünlü yazar Tom Robbins'in "Parfümün Dansı" kitabında dediği gibi, "Doğmak ve ölmek kolaydı, zor olan hayatın kendisiydi."
Ama biliyor musunuz, bence yine de başardık. Yine de birbirimizi korumanın, kollamanın yöntemlerini bulduk. Uzaktan da olsa birbirimizi sevebilmeyi, destek olabilmeyi becerebildik. Çevremize karşı, daha nazik ve anlayışlı olmaya çalıştık. Ayakta kalabilmek için doğa üstü bir çaba sarfettik ve yeni düzene kısa sürede uyum sağlayabildik.
2020 hiçbirimizin unutamayacağı bir sene oldu.
Dileğim insanlığın bu acı deneyimden bir şeyler öğrenmiş olması, bir de 2021'in 2020'den daha iyi olması…
* Yaşadığım eyalet British Columbia'da her gün ortalama 5 kişi doz aşımı nedeniyle hayatını kaybediyor. Bu rakam, BC'de Koronavirüs'e bağlı ölüm oranlarının çok üzerinde.
** Uluslararası yangın merkezi (NIFC), 2020'de 52,113 orman yangını gerçekleştiğini bunun 8,889,297 hektar ormanlık alanına denk geldiğini açıkladı. Bu rakam, son 10 yıllık ortalamanın 2.3 milyon hektar fazlası ve 2019'da yanan alanın neredeyse iki katı.