İnsan okumak için eğitim ve tabii bu eğitimin içinde tecrübenin de bir oranda önemli bir yerinin olduğuna inanmak gerekir. Ersun Çıplak bugün pek çok edebiyat dergisinde derin ve titiz yazılarıyla pek çoğumuzun karşılaştığı bir isim. Tabii göz ne isterse akıl onu görür, fakat her gözün görmesi gereken bir şair. Çünkü göz ne kadar çok şey görürse, beyin de o kadar çok gelişir. İnsan ve edebiyat üzerine psikolojik ve felsefi kaynak niteliğinde yazılarının yanı sıra ciddi çıkışlarıyla dikkat çeken bir akademisyen... Daha önemlisi insan okuyabilme konusunda gelişmiş bir şair. Fakat hemen şunu belirtmem gerek, İris Murdoch felsefe ve edebiyat için şöyle der: Felsefe tek bir şey yapar, edebiyat pek çok şey. Bu iki ayrı branşı bir arada harmanlayabilen ender etkin şairlerdendir Ersun Çıplak. Öyle ya, matematikten önce de şiir vardı. Sayılar kelimelerden sonra icat oldu. Bütün bu hayat sona erdikten sonra da şiir hep olacak.
Her şairin elbette kendine göre bir şiir geleneği ve dil biçimi var. Sıra dışı ve aslında olağan alanın kendine has bir alanı ve bu alanda şiire dair bilinci gelişmiş ve gelişmekte olan bir okur kitlesi de. Hegel’e göre, ifade tarzı söz olan şiir en üstün, en eksiksiz sanattır. Ve düşünceyi ve duyguyu ifade edişte şiir onun için de sanatlar basamağında ilk sıradır. Çünkü şiir, dünya var oldu olası her zaman ilk başlatıcı olmuştur. Bir söz sanatı olarak şiir, düşünceleri ifade edebilme bakımından bütün sanatlar içinde ilk sırada yer alır. Şiir, insanoğluna sınırsız hayal gücü içinde engellenemez bir özgürlük alanı sunar. Bu engel tanımaz özgürlük alanında estetik açıdan akla hayale bile çoğu zaman sığmaz bir biçimlendirme ile yeterince zirvede bir anlama ve canlandırma gelişir ve genişler. Şiir, düşüncel içeriği somut ve soyut algısal tarzda açıklığa kavuşturabilen entelektüel kavramlara nesnel gerçeklik kazandırabilen bir tasarımlar çabasıdır. Belki şiir için daha pek çok benzetme ya da açıklama yapılabilir. Oysa şair için söylenebilecek her şey yalnız onun kendi şiiri için söylenebilir şeyleri de geçebilir.
Bazı şairler suyun yüzü gibidir, elbette bir insanı boğmaya suyun yüzü de yetebilir. Yine de bu kadar güçlü bir şair ancak diplerin sesini duyabilen, onu kendi diliyle herkesin anlayabileceği kurallarla ifade edebilen kişidir. Yoksa sadece suya bakmak dibi duymaya, anlayamaya yetecek şey değildir. Suyu dipten yüzeye konuşturabilmek de ancak bazı şairlere has bir dilbilim ilmi gerektirir. Türk şiirinde yapısallık kadar psikodinamik durumların da en az roman ve öyküdeki kadar önemli olduğunu gösteren bir şairdir Ersun Çıplak. Huysuz, boz bulanık sesten sel, ev insanı, baştan ayağa çoğu zaman karanlık. Dışarıdan bakınca görünen bu… Oysa içeriden bakınca her zaman her şey konusunda tanımlar da, durumlar da çok daha başka. Her derinliğin kendine has bilinmez bir dip hacmi vardır. Ki, şairler çoğu zaman içi görünen insanlar değillerdir. İçinin sesleri dinmez bir kara kutu gibi inler durur bırakıldığı yerde.
Ersun Çıplak da içi seslerle dolu bir şair. İçinin seslerle dolu olduğunu birinin, durup dinlerseniz sessizliğinden anlayabilirsiniz. Bazılarımız belayı çağıran şairleriz. Huysuz, mutsuz. Bazılarımız belanın kendisiyiz, bazılarımız da ister istemez belaya kiracı şairleriz. İnsanın belası elbette ki sorgulama ile geçen hayatıdır. Şairler şuursuz âşıklar gibi anılsa da, bilinmez, anlaşılmaz bir bilgelikle yazarlar. Ersun Çıplak’ı bu raddede sabitleyen şey biraz da aldığı eğitimin onu sürüklediği okumalardan kaynaklanıyor olması sanırım. Felsefenin bir şairi olağan dışı bir şaire çevirebildiğini söylemeliyim. Günü aydınlatan ışığın bir parçası olarak insanın, yazan, düşünen ve söyleyen bir varlık olması bakımından mucizelerin en büyüğü olduğunun altını çizmeliyim.
Bir sanat eseri olarak insan şiirle unutulmaz bir abiyede dönebilir. Her zaman en büyük dileğim de, her şairin yaşarken okunup anlaşılmasıdır. Karanlık şiirlerin beni çok daha etkilediği gerçeğini elbette kendi okuma tarzımla açıklamam çok da açıklayıcı olmayacaktır. Dolayısıyla bunu biraz da şairin kendi karanlık iç dünyasından söz ederek açıklama gereği duyuyorum. Şairin seyir defteri adlı şiiri (Sincan İstasyonu 102.sayı 2019) olası bir yok oluşu varoluşla çarpıştırması bakımında önemli, fakat onu benim daha önemli ve dikkate değer bulmam, bireyin yok oluşunun ardından devam eden süreci doğal, sıradan ve nitelikli olmakla beraber içgüdüsel bir sarsıntıyla da aktarabilmiş olması.
intihar etseydim annem çok üzülürdü
kavrulan helva ağıtlar yemeği mevlidi
derken araba sürmeyi bilmediği için
azalırdı günbegün kabir ziyareti
hastalığı nüksederdi abimin
şarap bira sigara yakardı üst üste
avunmak için bebesine sarılıp
başlardı yayla çiçeğim redifli bir türküye
bunu kaldıramazdı babam
ölünce ablam görmüştüm
odaya kapanıp yavrusu tuzakta
anaç ayı gibi böğürdüğünü
ablamın imkansızdı intiharımı görmesi
tatildi kum ve tuz deniz kenarıydı biraz
meltem yer verince fırtınaya
kökü çürümüş ağaç nasıl işte öyle devrildi
ötekiler ne yapar emin değilim
epey sonra belki biri defterimi açıp
“kılma derman k, helakim zehri dermanındadır”
dizesini bir nefes içine çeker
Bir metnin ya da bir şiirin edebi teoriler kadar psikolojik yaklaşımlar ve teorilerle de açıklanabilmesi onun temellerini esasta sağlamlaştırandır. Kendi psikolojik yaklaşımını şiirine, metnine yerleştiren şair, yaşadığı kadar yaşananları da ustaca dile getirebilir. Bazen bir şiir bir romandan çok daha az kelimeyle çok daha fazla olayı anlatabilir. Ersun Çıplak’ın yukarıdaki şiiri gibi. Olay örgüsü, ses ve ritim birliği, duygudan kopmadığı gibi okurunu da içine alabilmede başarılı… Geçmişte Karayazı Edebiyat Dergisi ile de akademik çalışmalara her ne kadar ağırlık vermek zorunda kalmışsa da, şiirden hiç kopmamıştır. İyi bir şairin ne denli iyi bir şiir yazdığını başkalarının şiirleri üzerine yazdığı yazıları takip ederek de deneyimlemek çok da zor değil. Yine de en dolaysız edim şairin kendi şiirleri üzerinden yapılabilir. Karahan Yayın etiketiyle yayınlanan Eksik Emanet derin ve yalın şiirler içermesinin yanı sıra Edebiyat Sosyolojisi bakımından da ayrıca irdelenmesi gereken özellikler taşır. Şiir elbette bir iyileştiricidir ve klinik aşamalarda da etkinliği arttırıldıkça evrensel açıdan daha da geçerli bir yöntem olduğu anlaşılacaktır. Sadece şairin kendi iç dünyası değil, yazma stratejisi ve yazan biri olarak ayrı stratejiler oluşturduğunu gösteren bir kitaptır. Bunu yukarıdaki şiirler aşağıdaki şiir arasında görmek mümkün. Yukarıdaki şiirde yalın, aşağıdaki şiirde ise derin betimlemeleri ile stratejisini açığa çıkarmıştır. Ve elbette derinliği de yalınlığı da bir tek şiirinde de aynı zamanda kullanmıştır çoğu kez.
Usulca çekilince aramızdan lalenin saadeti kopar fırtına savrulur taç/yapraklar arasında ruha güzellikler bahşeden rüya açıkta şimdi kırılgan bir suretle avuçlarımızda
2003 yılında Dedalus Yayın adı altında yayımlanan Minima Poeitka / Çağdaş Türk Şiirinde Ötesini Söylemek ile şiir üzerine en yoğun ve karışık dönem olan 2000’li yılların şair ve şiirlerini değerlendirmiştir. Pek tabii iyi bir şair iyi bir poetikacı olmakla da mükelleftir. Çocuk Edebiyatı ve Çeviri Edebiyatı’ndan sonra en zor tür bence de eleştiridir. Biraz da bu nedenle şiir eleştirmen sayısı bu ülkedeki şair sayısından çok daha azdır. Ki bu ülkede şairden daha çok ne var? Ersun Çıplak şiir eleştirisi bağlamında dergilerden, sosyal medya platformlarına kadar şiirin parçalanması ve yeniden bu "yeni"den kastım formu ne kadar değişse de bir tür olarak şiirin değişmezliğiyle ilgili bir takip ve derlemeler üzerine bir deneme olmakla birlikte gelenekten geleceğe "hakiki" şiir anlayışlarının edebi açıdan arkeolojik bir yaklaşımla da içeriden ve dışarıdan eleştirileriyle genç şairlere şiir gelenek ve biçimlerini gerçekleştirmede yol gösteren bir işaret levhası. Her gün daha "çok sesli" bir ortama dönen edebiyat ortamı ve çevresi için de şiir üzerine düşünen, bu çok sesli ortamda bireysel poetikasını belirlemeye çalışan herkesin başvurması gereken önemli bir kaynak aynı zamanda. Ötesini söylemek, eleştiride zalimce tespitler ve elemeler yapmak değil Ersun Çıplak’ın eleştirilerinde. Dilden anlayan bir şair olarak diyalektik ve didaktik metinsel tarzıyla da bunu şiirlerinden metinlerine kadar gösteriyor zaten. Son kitabı Kaostan düzen Arayışına ile de bu biçimi hiç bozmamış ve evrenle ilgili felsefi açıklamaları, mitolojik anlatıları onlarla ilgili ve bütünleşmiş şiirlerle beraber içerdiği görselleri de dile getiren değerlendirmelerle her şeyin özünde everenin daha başında dahi şiirin varlığını kanıtlarcasına değerlendirmelerle bilince ve onun engerekleri olan kadim meseleleri kaleme almış. İlk kitabından yazacağı son kitaba kadar şüphe yok ki, şair "aklı başında bir Nietzsche" olarak şiiri felsefeden hiçbir zaman daha uzağa koymayacaktır. Yolu açık olsun, yoluna taş koyanlar antolojilerin dışında kalsın.