06 Aralık 2021

Yine promptersiz konuştu: İstanbul’un sahibi AKP imiş

Bir kentin sahipliğinden söz ediliyorsa  -ki edildi- bunun anlamı açık: O kentteki kamuya ait her şey, arsalar, köprüler, meydanlar, tarım alanları filan sahibine aittir. İstediği gibi alır, satar, yıkar, yenisini yapar, istediğine verir.

AKP İstanbul İl Başkanlığı istişare ve değerlendirme toplantıları düzenlermiş. Bu yıl 15’incisini düzenlemişler. Ama ne hikmetse İstanbul’da değil Sakarya’nın ilçesi Sapanca’da toplanmışlar.

Yurttaş olarak beni ilgilendirmiyor. Gazeteci olarak da –bence- herhangi bir haber değeri taşımıyor.

Taşımıyor idi.

Ancak AKP Reisi Recep Tayyip Erdoğan toplantıya telefonla bağlandı. Toplantıyı yöneten AKP Reisi’nin sadık adamı Binali Yıldırım telefonun sesini  kürsüdeki mikrofona tutarak toplantıya katılanlara dinletti ve…

Ve AKP Reisi’nin sözleri haber oldu.

Nasıl olmasın?

Reis telefonda ister istemez promptersiz konuştu ve AKP’nin yitirdiği İstanbul Belediyesini geri almasının önemini anlattı ve aynen şu cümleleri kurdu:

“…İstanbul bu işin adeta lokomotifi durumunda olmalıdır. Çünkü lokomotif nereye gidiyorsa bilelim ki vagonlar da oraya gider. İstanbul adeta bu işte bir lokomotiftir. Türkiye'nin 15 milyon nüfusuyla İstanbul'un 2023, ardından 2024 olmak üzere yeniden sahibinin olması lazım. Bu da AKP'dir"

Düşük cümlelere takılmayın. Lokomotif nereye giderse vagonların da oraya gideceğini belirttiği önemli bilgiye(!) de takılmayın. Dedik ya, adam promptersiz konuştu. Siz sözün özüne, anlayışa bakın:

İstanbul’un sahibi AKP imiş.

Erdoğan, 1994 yerel seçimlerinde İstanbul’lu seçmenlerin sadece yüzde 25’inin oylarını alarak Belediye Başkanı seçildiğinden beri İstanbul’un sahibinin kendisi olduğunu sanıyor.  “Ama o İstanbul’un sahibi AKP’dir” dedi diye itiraz edenler çıkabilir. Minareye kılıf aramasınlar. İstanbul’un sahibi AKP ise, AKP’nin sahibi de Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Eğer bir kentin sahipliğinden söz ediliyorsa  -ki edildi- bunun anlamı açık: O kentteki kamuya ait her şey, arsalar, köprüler, meydanlar, tarım alanları filan sahibine aittir. İstediği gibi alır, satar, yıkar, yenisini yapar, istediğine verir.

Ayrıca Erdoğan’ın siyasette tırmanışa geçmeden önceki yaşamında ciddi bir tüccarlık, bezirgânlık  dönemi, dolayısıyla deneyimi var. Ardından belediye başkanlığı, ardından Başbakanlık, ardından cumhurbaşkanlığı geldi. Bütün bu basamaklarda İstanbul’un değerini, bir gelir kaynağı olarak geri kalan kentlerle karşılaştırılamayacak önemini en iyi bilenlerden biri o oldu.

İstanbul Büyükşehir Belediyesini yitirince sadece siyasal bir yenilgi almadı. İstanbul’da yaratılan mali olanaklardan, fırsatlardan mahrum kaldılar. Dahası İstanbul’un arsalarından, hele hele kupon arsalarından, boş buldukları her alana beton döküp bina dikme olanakları da ortadan kalktı.

Dahası kendisini iktidara taşıyan tarikatlara, cemaatlere, vakıflara kamu mülkü binaları peşkeş çekme olanakları da kalmadı. Daha önce bol keseden yapılan bağışlar da geri alınmakta.

Kalkınmayı inşaat sanan yürekler acısı bir anlayış artık eskisi kadar pervasızca at oynatamaz oldu. Mesela İstanbul Kanalı denen arsa ve rant yaratma projesi kentin belediye yönetiminin ve o yönetimi seçenlerin duvarına çarpıyor. Onca afra tafraya rağmen Reis bir türlü Kanal İstanbul’un temelini atamadı, inşaatını başlatamadı…

Sözün özeti: Tayyip Erdoğan 15 milyonluk bir sanayi, turizm ve ticaret merkezinin yarattığı kaynakları artık elden kaçırdı.

Kederi de bunu, hayıflandığı da bu, uykularını kaçıran da bu.

 *   *   *

Açıklamaya, vurgulamaya gerek var mı? Bir kentin sahibi o kentte yaşayanlardır.

Nitekim son yerel seçimlerde bugün sahiplik iddia eden AKP’nin Reisi’ne de, partisine de 800 bin farkla bu kentin sahibi “Biziz, bu kentte yaşayanlarız” dendi.

Erdoğan kendini arpa ambarında sanıp 2023 genel, 2024 yerel seçimleri üstüne düş kuruyor.

Oysa her düşün sonunda uyanılır.

Şu günler için Erdoğan’a iyi uykular, keyifli rüyalar dileyeceğim.

Nasıl olsa eninde sonunda uyanacak.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"