Meclis tatile girdi. Ama Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını sürdürecek.
İyi…
Ama bu karar, o komisyonda partilerin yazboyu konuşup anlaşacakları ve sonunda 12 Eylül Anayasasını çöp tenekesine atabileceğimiz yeni bir Anayasada uzlaşacakları demek değil.
Çok ilkesel konularda dört parti arasında uçurumlar var. Yani çağdaş demokrasiye bir adım(cık) daha yaklaşmamızı sağlayacak bir Anayasa için daha epey bekleyeceğe benziyoruz. Hele önümüzdeki yıl bir yerel, bir genel bir de cumhurbaşkanlığı seçimi olduğunu gözönüne alırsak sözünü ettiğim “epey bekleme” epey uzun sürebilir…
Bu ise bir çok maddesi değiştirilerek yamanmış olan ama özünü koruyan 12 Eylül Anayasası epey bir süre daha tepemizde sallanacak demek.
Tam bu noktada, AKP’ye yakın memur örgütü Memur Sen’in iftar yemeğinde Başbakan bir çıkış yaptı. Anaşyasa Uzlaşma Komisyonu’unda bugüne kadar üstünde uzlaşmaya varılan 48 maddeyi hemen yasalaştırmayı önerdi.
Başbakan hangi cin ve hin fikir ile bu öneriyi yaptı, ardında nasıl bir bezirgan hesabı yatıyor bilemem.
Merak da etmiyorum.
Üşenmedim, üstünde uzlaşmaya varıldığı söylenen 48 maddeyi tek tek okudum.
Üşenmedim, maddelerin sonuna eklenen “gerekçe notları”nı da okudum.
Üşenmedim, o maddelere denk gelen 12 Eylül Anayasası maddelerine de gözattım.
Sonuç: Yakında yeni bir Anayasa çıkmayacağına, çıkamayacağına göre 12 Eylül Anayasasından belli ölçülerde uzaklaşmayı, kurtulmayı sağlayacak 48 maddenin yasalaştırılıp Anayasanın bir kerre daha tamir edilmesinde yarar var.
Yeni pantolan alınamayacaksa beli sıkan, paçası sarkan, fermuarı işlemeyen eski pantolonu tamir edip az da olsa rahatlamak ne kadar akla uygunsa, şu 12 Eylül Anayasasından mümkün olduğunca uzaklaşmak da o kadar akla uygun.
Peki üzerinde uzlaşılan maddelerin kabulü halinde ortaya mükemmele yakın, çok özgürlükçü, çok eşitlikçi bir Anayasa mı çıkacak.
Hayır.
Ama soruna Bektaşi fıkrasındaki gibi yaklaşmaktan yanayım.
Hani baba erenlerin önüne iki şişe şarap getirmişler. “Erenler sen anlarsın, bu şaraplardan hangisi daha iyi” diye sormuşlar. Bektaşi babası şişenin birini almış, bir yudum içmiş, ardından öteki şişeyi göstermiş, “Bu iyi” demiş. Soranlar şaşkın, “Ama daha onu tatmadın ki” diye itiraz etmişler. Bektaşi babası omuz silkmiş, “Gerek yok, demiş. Nasıl olsa şu içtiğimden daha kötü olamaz…”
Benim ki de o hesap. O 48 maddenin kabulü ile ortaya çıkacak tamir edilmiş Anayasa nasıl olsa 12 Eylül Anayasasından kötü olamaz. İnanmazsanız üşenmeyin, siz de o 48 maddeyi okuyun.
Peki Meclis’te grubu bulunan dört parti üzerinde anlaşma sağladıkları bu 48 maddeyi elbirliği ile ve beklemeden yasalaştıracaklar mı ?
İftar kürsüsünde yağıp gürleyen ve yalayıp yutması zor sözlerle kendini bağlayan Başbakana bakarsak AKP buna var.
MHP’nin yöneticileri “Biz varız. Öyle CHP gibi şartımız şurtumuz filan da yok” dediler ama başkanları Devlet Bahçeli dün o kendi yöneticilerine o iddialı cümlelerini yalayıp yutturdu. “Aceleye gerek yok” buyurdu. Neye gerek olduğunu ise söylemedi…
CHP ise kendi iç kilitlenmişliğini bu konuda da gösterdi. “Olur da olmaz” anlamında koşullar ileri sürdü. Ancak henüz son sözünü de söylemedi.
BDP net bir cevap verdi: Yetmez ama evet…
Üç önemli seçime sahne olacak yeni yasama yılına tamir edilmiş ve görece iyileştirilmiş bir anayasa ile mi gireceğiz, yoksa Evren ve çetesinin sırtımıza geçirdiği o deli gömleğini taşımaya devam mı edeceğiz ?
AKP caymazsa ve MHP ile CHP yan çizerler ve sadece BDP’nin oyları eklenirse 367 kabul oyu yakalanamıyor.
Bu ise referandum demek.
Eğer öyle olur ve sonbaharda 48 maddelik bir Anayasa tamiratı için referandum yapılırsa ben Bektaşi babasının mantığını uygulayacak ve “evet” diyeceğim.
Şimdiden ilan ediyorum…