Yok, yok öyle genel yayın yönetmeni filan değildi. Banka Genel Müdürü de değil. Adını hiç duymadınız. İstanbul’da, Çengelköy üstünde oturmuyorsanız yüzünü de görmediniz...
Yaşam hikayesinde ilginç hiç bir yan yoktu dense yeridir. Bir gazete yazısına konu olması “olağan” koşullarda “olası” değildi.
Adı? Adı da önemli değil. Ülkedeki milyonlarca Mehmet ya da Mustafa ya da Ali ya da Kemal’den biriydi.
Üsküdar Belediyesi'nde çöpçü kadrosunda işçiydi... Yani o öyle sanıyordu. Aslında Üsküdar Belediyesi'nin çöp hizmetlerini ihale ile verdiği taşeron firmalardan birinde işçiydi. Yok, yine olmadı. Başlangıçta belediyede kadroluydu ama bilmediği bir gün, belediye kadrosundan ihaleyi kazanan taşeron firmanın kadrosuna (?) aktarılmıştı ve bunu ona söylemeye gerek görmemişlerdi. Zaten o da sormaya gerek görmezdi. Kendi sorumluluğuna verilen alandaki çöpleri topluyor; sorumluluk bölgesindeki parklara göz kulak oluyor, temizliyor, süpürüyor, ay sonu gelince asgari ücretini alıyor, Ümraniye’nin derinliklerindeki iki göz evine dönüyor; ertesi sabah yine Çengelköyüstü’ne gelip, sorumluluk alanındaki çöpleri sorumlu bir emekçi olarak süpürüyordu.
Tam 13 yıldır...
Yukarıdaki tek satırlık paragrafı bir kere daha okuyun lütfen: Tam 13 yıldır!
İşini seviyor muydu? Bilemem. Ama işini iyi yaptığını biliyorum. Komşular tanık. Temizliğinden ve bakımından sorumlu olduğu parklardaki yaprakları özenle toplar; çocuklar için konulmuş salıncakların, kaydırakların, in-kalk’ların civatalarını üstüne vazife olmadığı halde sık sık kontrol eder, gevşeyenleri sıkıştırır, cayırtı çıkaranları yağlardı. Tanıkları var: Yakındaki oto tamircileri. Civata sıkmak için 17-18 anahtarları onlardan alır, cıvataları onların gresi ile yağlardı. Az konuşurdu. Ama iki çocuğu olduğu; oğlanın henüz bebek; kızınsa ilkokul dördüncü sınıfa gittiği ve “maşallah çok iyi okuduğu” biliniyordu. Parklarda güneşlenen semt sakinlerinin çoğu onu tanıyor. Bir emekli öğretmen, bayramda bahşiş vermek istediğinde “çöpçü”nün pek şaşırdığını ve kabul etmediğini anlatıyor. Bebeği ile sık sık parkta dolaşan genç bir komşu kadın gözlemiş; o anlattı: Tırnaklarını park kanepesine oturup çıtçıt makasla kesmiş. Ama kesilmiş tırnak uçlarını avucunda biriktirip götürmüş, çöp kutusuna atmış...
Nüfus kimlik kartı köy usulüydü. 1 Ocak’ta doğmuş görünüyordu. Yani yeni yılın ilk günü resmi hesapça da olsa 47 yaşına girecekti.
Yani kırk altı yaşındaydı.
Yukarıdaki tek satırlık paragrafı da bir kere daha okuyun lütfen: Kırk altı yaşındaydı.
* * *
Çöpçü, 31 Aralık sabahı Çengelköyüstü’ne gitmedi. Bir gün önceden “Sabah firmaya gelin” denmişti. O belediyeye gittiğini sanıyor ama hayır, firmaya gitmişti. Üsküdar Belediyesi'nden temizlik işleri ihalesi kapmış taşaron firmaya...
31 Aralık sabahı ona ve arkadaşlarına “Bugün son. İşinize bu akşamdan itibaren son veriliyor” dendi ve başka da bir şey denmedi...
Yeni yıl armağanı bu oldu ve böyle aldı...
Şimdi kırk altı yaşında ve işsiz.
Yaşadığı ülkenin Anayasasında “Türkiye cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” yazıyor. (Madde 2)
Yaşadığı ülkenin Anayasasında “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” yazıyor (Madde 17)
Yaşadığı ülkenin Anayasasında, çöpçüyü çalıştıran özel sektör kuruluşu taşaron firmayı da içeren bir madde var. Orada “Devlet, özel teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır” yazıyor. (Madde 48).
O bu maddelerin hiçbirini bilmiyor.
Anayasayı hiç okumadı.
Şimdi kırk altı yaşında ve işsiz.
Yeniyıl armağanını 31 Aralık sabahı; doğumgünü armağanını 1 Ocak'ta aldı. Şimdi işsiz ve kırk altı yaşında.
* * *
Bu yazıyı okuyup “Eee, n’olmuş. O durumda milyonlarca kişi var. Niye bir yazı konusu oldu” diyenlere cevabımdır:
Hiiiç... Yazı konusu bulamadım da, yer dolsun diye yazdım...
Bu yazıyı okuyup “Anladık. Acıklı. Ama ne demek istedin” diye soranlara cevabımdır:
Kırk altı yaşında, çöpçülük dışında bir hüneri olmayan ama çöpçülüğü iyi yapan, evli iki çocuklu bir adamın bu ülkede iş bulma şansı var mıdır ve yoksa o adam şimdi ne yapacaktır sorusuna cevap bulamadım, bir de size danışayım dedim de ondan yazdım...