Olup olmayacağı, yapılıp yapılmayacağı bile belli olmayan Anayasa referandumuna daha aylar varken kendimizi “hukuk felsefesi”nin sınırlarına da giren bir tartışmanın içinde bulduk: Anayasa Mahkemesi değişiklikleri esastan inceleyip bozarsa ne olacak?
Dünyanın (Türkiye’nin değil dünyanın) çok yoğun, çok çetrefil ekonomik ve siyasal sorunlarla boğuştuğu, dünya haritasının değişmesi, kimi ülkelerin sınırlarının yeniden çizilmesi olasılığının epeyce yükseldiği şu günlerde kendimizi içinde bulduğumuz bu tartışma kimilerince anlamsız, en azından zamansız bulunabilir.
Bence öyle değil. Hem anlamlı, hem tam zamanı, hem de çok önemli.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bundan sonra “Nasıl bir devlet olacağı; varlığını hangi ilkeler çerçevesinde sürdüreceği” sorusuna cevap aranmakta...
Kuşkusuz derin bir kültürel yarılmanın, çok sert bir siyasal kamplaşmanın egemen olduğu şu günlerde sağlıklı, sakin, birbirini anlamaya çalışarak ve verimli sonuçlar üretecek bir tartışma sürdürmek kolay değil.
Yine de denemeliyiz...
* * *
Platon’un “Devlet” kitabı bilinir. En azından lisede o kitaptan bazı okuma parçalarına göz gezdirilmiştir. Anayasa, Anayasa Mahkemesi, parlamenter demokrasi, kuvvetler ayrılığı gibi hukuksal kavramların neredeyse günlük yaşamımıza girerek konuşulduğu, tartışıldığı bugünlerde Platon’un kitabı okuma parçalarıyla yetinmeden baştan sona okunsa ne iyi olur!..
O kitapta Platon adaletin egemen olduğu, düzenin bilgelik düzeyine erişmiş yargıçlarca sağlandığı bir devlet aygıtını öne çıkarır, över, savunur... Siyasal ve hukuksal literatürde buna “yargıçlar devleti” deniyor.
Kitabı titiz ve önyargısız okuyan biri için, Platon’un ideal devletinin aslında nasıl bir otoriter hatta totaliter bir iktidara kapıları ardına kadar açtığı kolayca görülür. Orada devletin dizginlerini elinde tutan güç (bilge yargıçlar) çoğulculuğun (dar) sınırlarını çizer, yurttaşların nasıl davranmaları, hangi kurallara tartışmasız uymak zorunda olduklarını ve nasıl düşünmeleri gerektiğini belirler...
Platon’un devletinde bütün güç (erk) kendinde bilgelik vehmeden, kendini “akil insan” mertebesine yükseltmiş bir avuç seçkinin elindedir.
Platon köleci düzenin ve köleliğin doğal sayıldığı bir dünyanın insanıydı. Tasarladığı ideal devlet de o dünya görüşünün (=İdeolojinin) ister istemez yansıdığı bir iktidarı tanımlıyordu.
İnsanlık ırmağı Platon’dan bu yana 2400 yıl daha aktı. Bazan kanlı aktı, bazan ağır aktı, bazan hızlandı. Ama hep aktı... 2400 yıl sonra insanlığın biriktirdiği deneylerden süzülmüş farklı kavramlar, farklı kurumlar, farklı değerler oluştu.
Örneğin Platon’un yargıçlar devleti artık ideal devlet modeli olarak değil, bir dizi olumsuzluk içeren ve insanlığın çöpe attığı bir değerler sistemi olarak algılanıyor.
İnsanlık yargıçlar devleti kavramının karşısına (yerine değil karşısına) hukuk devleti kavramını üretti, geliştirdi, zenginleştirdi, kurumsallaştarmaya çabaladı. Hukuk devleti ile demokrasi arasında kopmaz ve karşılıklı olarak birbirini besleyen bağlar kurdu.
Bir demokraside yurttaşların ve devletin (Dikkat! Sadece yurttaşların değil, onlardan çok devletin) uymakla yükümlü olduğu temel kuralları, ki biz ona anayasa diyoruz ve anayasa ile uyum içinde olması zorunlu öteki yasaları seçilmişlerden oluşan parlamento (meclis) belirler, hazırlar ve işlerliğe sokar. Hükümet o yasalarla çelişmemek koşuluyla ülkeyi yönetir; yargıçlar o yasaları uygular. Anayasa mahkemesi de parlamentonun çıkardığı yasaların Anayasaya uygunluğunu denetler. Aykırı görürse iptal eder.
Peki Anayasa Mahkemesi parlamentonun çıkardığı yasaların uygunluğunu hangi Anayasa’ya dayanarak denetler? Parlamentonun kabul ettiği, gerektiğinde değiştirdiği Anayasa’ya...
Peki Anayasalarda “Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddeler olabilir mi?
Olur tabii. Anayasaya öyle maddeler yazıp koyarsanız elbette olur. Nitekim Saddam’ın halkoylaması (?) ile kabul edilen Anayasa’sında “Siyasal iktidar Baas Partisi'ne aittir ve bu madde değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” anlamında maddeler vardı.
* * *
Biliyorum, kimileriniz “Ne yani, şimdi bu bir yazı mı? Bildiklerimizi yineleyip ardarda sıralayınca yazı mı oluyor” dedi.
Haklısınız ama ben bu Tırmık’ı öyle düşünenler için yazmadım ki?
Türkiye’de “hukuk devleti” kavramını ve ilkesini “yargıçlar devleti” olarak anlayan ve bu anlayışını ne pahasına olursa olsun topluma dayatmaya yeminli bir zihniyet var. Bu Tırmık onlara yazıldı. Siz üstünüze alınmayın lütfen...