23 Kasım 2019

Yargı bir kez daha sınava girdi ve…

Duruşma boyunca bilgisayar ekranına bakan üye yargıçlardan biri "Bu sizin sınavınız" cümleciğini duyunca hafifçe irkildi ve kulak kesildi...

Bu Tırmık için bilgisayarın başına tastamam 1 saat 40 dakika önce oturdum. O saatten bu saate kadar Türk Ceza Kanunu’nun cezayı gerektiren maddelerinden birinin (herhangi birinin) içine girmeden bir yazı kotarmak için neyi, nasıl yazacağımı düşünüyorum.

Düşünüyorum, çünkü önceki gün görülen ve 27. Ağır Ceza yargıçlarının karşısına bir kez daha dikilen biz "13 Cumhuriyet davası" sanığının duruşmasından söz edeceğim.

Bir çözüm bulduğumu söyleyemem.

N’apayım, inceldiği yerden kopsun…

* * *

Bizleri mahkum eden 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nin üç yargıcı ve duruşma savcısı tamamen değişmiş. Bu değişikliği hayra yormak mı gerektiğini başlangıçta bilemedik. Yani "Nasıl olsa eskisinden beteri olamaz" mı desek, yoksa "'Beterin beteri vardır' diyen halk deyişine mi sarılsak" arasında gittik geldik. Ama duruşmanın sonunda"Beterin beteri varmış"ta karar kıldık.

Duruşmanın omurgasını Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin verdiği ve Ahmet Şık hariç geri kalanların tümünün beraat ettirilmesini öngören kararı oluşturuyordu. Yasa gereği dava dosyasının sahibi olan 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Yargıtay kararına uyup bizleri beraat ettirmesi ya da Yargıtay kararına karşı direnip bizlere verilen hapis cezalarında ısrar etmesi gerekiyordu.

Mahkeme ikinci seçeneği tercih etti.

Zaten önemli olan bizlerin hapis cezalarında mahkemenin ısrar etmesi, Yargıtay kararına karşı direnmesi değildi. Asıl Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin kararının gerekçesi önem taşıyordu, hem de çok büyük önem taşıyordu. Hukukun hemen her gün ve hemen ülkenin her yerinde çiğnendiği, "bağımsız yargı" yerine, "AKP yargısı" nitelemesinin yaygınlık kazandığı günümüzde, Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin "Cumhuriyet davasına" ilişkin verdiği karar, basın özgürlüğünden düşünce özgürlüğüne kadar çok kilit ve yakıcı alanlarda umutlar filizlendirebilecek bir karardı. 1. derece mahkemede (Bu yazı bağlamında 27. Ağır Ceza Mahkemesi oluyor) karar benimsenseydi başka ve sayıları pek çok olan davalarda emsal oluşturacaktı, başka mahkemeleri de bağlayıcı, hukuk dilinde "içtihat" denen bir geçerlik ve yürürlük kazanacaktı.

Öyle olmadı.

27. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay kararına uymak yerine, yeni duruşma savcısının herhangi bir katkı yapmaya gerek görmeden tekrarladığı, kendisi FETÖ sanığı olarak ömür boyu hapis cezası ile yargılanan "soruşturma savcısı"nın o yüzkarası iddianamesine uymayı yeğledi.

Şimdi bizimle ilgili kesin ve herkesin uymakla yükümlü olduğu kararı "Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu"  verecek.

Peki o "Genel Kurul" o kararı ne zaman verecek?

Bilen olduğunu sanmıyorum. Benim bilgilerim o genel kuruldan kararların 2,5-3 yıldan erken çıkmadığı yönünde.

Kendi adıma bunun anlamı, çok özlediğim ama ana-babalarıyla birlikte Kanada’da yaşadıkları için göremediğim iki torunumu daha iki üç yıl görememekten ibaret. Yani katlanılmaz bir sorun yok.

* * *

Ancak 27. Ağır Ceza Mahkemesi yargıçları için bir "sorun" var.

Perşembe günkü duruşma sırasında öteki sanıklar gibi bana da "son sözüm" soruldu. Kısa bir "son söz"üm oldu. Hemen hemen aynen aktarıyorum…

"Sayın yargıçlar,

 Ben, sanıyorum bu ülkedeki en kıdemli basın sanığıyım. Meslek yaşamım boyunca galiba yedi kez hapse girdim. Kimi çok kısa, kimi biraz daha uzun.

Hakkımda vereceğiniz karar beni çok ilgilendirmiyor. Hapis cezasında ısrar ederseniz ve hapse girersem yatarım, çıkınca mesleğime kaldığım yerden devam ederim. Yok Yargıtay kararına uyar, beraatıma karar verirseniz mesleğe ara vermeden devam ederim.

Ama vereceğiniz kararın sizler için bir sınav olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de yargının aşırı siyasallaştığı, Saray'lardan edilen telefonlara uygun kararların verildiği yargısı toplumda çok yaygın. Sizler bugün bu davada işte böyle bir sınava giriyorsunuz. Kolay gelsin… "

Bu sözleri savcı yüzünde kıl kıpırdamadan, "Acaba anlamadı mı?" dedirtecek kadara kıl kıpırdamadan dinledi.

Duruşma boyunca bilgisayar ekranına bakan üye yargıçlardan biri "Bu sizin sınavınız" cümleciğini duyunca hafifçe irkildi ve kulak kesildi. Başkan, duruşmanın başından beri değişmeyen gülümsemesi ile dinledi.

Sonuç:

27. Ağır Ceza Mahkemesi'nin yeni heyeti (de) sınavda çaktı, sınıfta kaldı…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim