Bırakın beni, benim oğlan bile üniversitelere girişle ilgileneceği yaşları epey geride bıraktı. O yüzden Türkiye'de zaten Arap saçına dönmüş üniversite giriş sisteminin ayrıntıları üstüne bir bilgim yok.
Yoktu...
Son haftalarda bilgisayarımın ekranına düşen "üniversite reklamları" sayesinde öğrendim. Giriş sınavında eleğin üstünde kalanların gidecekleri üniversite ve bilim dalını tercih edecekleri günlerdeymişiz.
Adı lazım değil, ama adı ünlü bir vakıf üniversitesi "reklam" vermiş: "Bizi tercih ederseniz yüzde 10 tercih indirimi"...
Bir başkası, yine bir vakıf üniversitesi de reklam vermiş: İlk beş tercihinde bizi yazanlara yüzde 75 burs"...
Yine bir vakıf üniversitesinden: " Bizi tercih edenlere 3 yıl boyunca zam yok"
Midem bulandı...
* * *
Sonra merakım kabardı. Bu işleri iyi bilen bir arkadaşıma sordum:
- Yüzde 75 burs nasıl olur Allah aşkına?
Acı acı güldü:
- O reklamdaki "İlk beş tercihinde bizi yazanlara" koşulu var ya, önce onu bir unut. O üniversiteye kaydını yaptıran herkese yüzde 75 burs var.
- Yok deve?
- Deve değil, ticaret... Asıl fiyatı yüksek tutarsın. Sonra yüzde 75 burs dümeniyle asıl fiyatın yüzde 25'ine o çocuğu kaydedersin. Demek ki o yüzde 25 kurtarıyor, kâr bile bırakıyormuş...
Midem iyice bulandı...
Yakında "Bizi tercih edin, dört yıl sonra diploma garanti" gibi reklamlar çıkarsa artık şaşırmayacağım.
* * *
Kamu üniversitelerinin pek çoğu, AKP Reisi’nin atadığı "rektör" denen, nedense profesör unvanı da taşıyan kapıkulları sayesinde zaten çok ağır kalite ve güven erozyonuna uğradı. Belli bir kaliteyi tutturabilen az sayıdaki vakıf üniversitesini ayırırsak, kalanlar üniversite eğitimini salt ticaret olarak kavrıyor; zaten kuruluş nedenleri de ticaret.
(Araya matrak ama anlamlı bir anı sıkıştırayım:
Cumhuriyet'te olduğum günlerde, bir vakıf üniversitesinin iletişim fakültesinden mezun olmuş genç bir kız iş için başvurmuş. O günlerde yazı işlerinin elebaşıları bütün angaryaları bana gönderdiklerinden, iletişim fakültesi mezunu genç gazeteciyi de "Bir mülâkat yap, konuş, bir bak bakalım abi" diyerek bana yönlendirdiler.
Gazeteci adayı genç kız çoktan meslekteki dalını seçmiş:
- Baen ("Ben" değil aynen yazdığım gibi "Baen" diyor) cemiyet haberleri ve dizi oyuncuları ile röportajlar yapacağım...
Merak ettim, hangi gazeteleri okuduğunu sordum. Çok rahat cevapladı.
- Baen pek gazete okumam. Ama tabii Cumhuriyet'e girince onu okuyacağım...
En klasik yöntemle, "CV'nizi bırakın, biz sizi ararız" deyip savdım...)
* * *
Sizce yukarıda bir örnek olarak aktardığım, üniversite diploması sahibi, iletişim fakültesi mezunu bu genç kadının gazetecilik mesleğinde herhangi bir geleceği olabilir mi?
Verdiğim örnek iletişim fakültesi üstüneydi. Uluslararası ilişkiler; hukuk, öğretmenlik, işletme, sosyoloji, psikoloji vb. gibi dallardan mezun olmuş, diplomasını cebine koyup iş aramaya çıkmış gencecik erkek ve kadınların durumu çok mu farklı?
Üniversite mezunu işsiz sayısında dünyada üçüncü sıradayız. Sizce bu yürek yakan tablonun sorumlusu dersini iyi çalışmamış ya da kafası kalın gencecik öğrenciler mi, yoksa öğrettiği bilim dalında kendisi sınava girse çakması garanti öğretim görevlileri, doçentler, profesörler mi?
Genelleme yapmıyorum. Üniversitelerde, vakıf üniversiteleri dahil üniversitelerde elbette değerli, sahiden akademi dünyasına yaraşan öğretim üyeleri var. Ama "Bunun profesörlük jürisinde kimler vardı acaba ve nasıl oldu da profesör olabildi bu andavallı" diyeceğimiz profesörler de var ve 17 yıllık AKP iktidarında sayıları arttıkça arttı.
* * *
Sonunda reklam vererek öğrenci bulmaya çalışan üniversitelerle tanıştık. Üstelik reklamlarında akademik özelliklerini sergileyen, güçlü oldukları bilim dallarına vurgu yapan "üniversiteler" değil; üniversiteyi para kazanılacak bir dükkan olarak kurmuş, öğrencilere de müşteri gözüyle bakıp mali çıkarlar sunarak tavlamaya çalışan ticarethanelerimiz oldu.
Üniversite diplomalı işsizler ordusu mu dediniz?
Rüzgâr ekiliyor, fırtına biçiliyor...