Başlıktan anlaşılıyor sözüm yine savcılara; şu özel yetkili savcılara...
Ergenekon’un çeşitli davalarında ardarda tutuklama kararları çıktı. Arada bir hız kesse de özel yetkili savcılar çok cevval. İşte yine ve yeni bir tutuklama dalgası başladı. Hem de bayağı üst rütbeli subayları kapsayan tutuklamalar.
Yürütülen soruşturmalara, koğuşturmalara, açılan davalara, yürüyen davalara hiç bir itirazım yok. Birileri üst düzey de olsa sadece ve sadece devlet memuru olduklarını unutup ülke için neyin iyi neyin kötü olduğuna karar verme yetkisini kendilerinde görmüş ve bunun gereğini yerine getirmiş ya da getirmeye kalkışmışlarsa bu suçtur; ağır suçtur ve elbette yargıç karşısına dikileceklerdir.
Örneğin son günlerde yeniden yükselen tutuklama dalgasında “İnternet Andıcı” diye anılan rezil bir psikolojik savaş etkinliğine bulaşanlar sorgulanıyor, mahkeme önüne çıkarılıyor ve tutuklanıyorlar. Sırada epey ağır top var ve onlar da tutuklanırsa kimse için -en azından benim için- şaşırtıcı olmayacak.
Ancak sanıkları yargıç karşısına gönderip, yargıçların önüne de tutuklama kararı verip vermeyeceklerini belirleyecek kanıtları koyan savcılar kısa sürede iddianamelerini yazar ve esas yargılamayı yapacak mahkemeye sunarlarsa doğrusu şaşıracağım.
Özel yetkili savcılar Ergenekon sürecinin başından beri soruşturma açmak, sorgulamak ve sanıkları tutuklanmaları istemiyle mahkeme önüne çıkarma konusunda, adalet aygıtının ağır, hantal işleyişini kendi öz deneyimleri ile iyi bilen benim için şaşırtıcı bir cevvaliyet gösterdiler. (Gençler için: Cevvaliyet çabukluk, hızlı hareket etme yetisi demek).
Örneğin binlerce sayfalık, ekleriyle birlikte çok binlerce sayfalık 1. Ergenekon İddianamesi umulandan ve sanılandan çok erken yazıldı; mahkemeye sunuldu. Tamam bir dizi savrukluk, berbat bir Türkçe, düşük cümleler, polisten gönderilenleri “kes yapıştır” tekniği ile iddianameye aktarıvermek kolaycılığı gibi ciddi kusurları vardı ama savcılar yine de hızlıydılar, çabuk hareket etmişlerdi.
Ancak gitgide savcılara bir haller oldu. Çabucak tutuklanmalarını sağladıkları sanıkları mahkeme karşısına dikecek iddianameleri yazmakta garip bir durgunlık içine girdiler.
Onlarca örnek var. Birini vereyim:
Oda TV ve o davaya bağlanan Ahmet Şık ve Nedim Şener soruşturmalarında eksik olan nedir ki bu “sanıklar” aylar ve aylardır iddianame beklemekteler. Adeta “Şu savcılar ellerini çabuk tutsalar, bizi suçlasalar ne iyi olacak” der haldeler.
Peki bütün sanıklarıyla Oda TV iddianemesinin yazılması için savcılar daha ne bekler?
Yeni kanıtlar mı?
İyi ama tutuklanmaya temel olan iddialar zaten yazı yoluyla işlenmiş suçlara gönderme yapıyor. Yazı uçup gidecek, kaybolacak, karartılacak değil ya...
Peki yeni sanıklar var ve onlar henüz yakalanmadı mı?
Yooo... Ben Oda TV dosyasından aranmakta olan ve henüz “yakalanamamış” tek kişi adı bilmiyorum. Bilen varsa beri gelsin. Savcılar biliyorsa açıklasınlar, biz de bilelim...
Özel yetkili mahkemeler kurulması, özel yetkili savcılar görevlendirilmesine ilişkin yasa maddesini dikkatle okudum. Hiç bir maddesinde “Özel yetkili savcılar astığı astık, kestiği kestiktir. Adamı içeri tıktırırlar; iddianameyi canları istediği zaman yazarlar” gibisinden bir açık kapıya, bir yeşil ışığa rastlamadım.
Tamam elbette böyle bir yasa maddesi olamazdı. Ama olup biten tam da bu.
Gerçi iddianamesi yazılmış davalarda da mahkemelerde tutukluluk halinin devamına ilişkin savunulması mümkün olamayacak bir savsaklama, tutukluluğu infaza dönüşteren sakat bir hukuk anlayışı sırıtıyor. Ama bu başka bir yazının konusu olsun.
Bu gün sadece tutuklatırken pek cevval olan özel yetkili savcılara iş iddianame yazmaya gelince neden bu kadar tembel olduklarını tırmıklamakla yetinelim.
Acaba hukuk fakültesinde okurken Hukuk Felsefesi derslerinde, hocaları “Geciken adalet adalet değildir” derken onlar bunu kağıt üstünde kalacak firaklı bir özdeyiş filan diye mi algıladılar.
Tutumları bunun kanıtı gibi de...