30 Kasım 2011

Teker Teker Gelin Laaaaan!..

Yıllar önce İsveçli bir gazeteci, o zamanlar çalıştığım Cumhuriyet’e geldi...


Sanırım daha önce yazdım. 
Olsun yine yazacağım.
Yıllar önce İsveçli bir gazeteci, o zamanlar çalıştığım Cumhuriyet’e geldi. Türkiye üstüne bir şeyler yazacakmış, benimle konuşmak, bazı konuları öğrenmek istiyormuş.
Reddedilmez. Ben de İsveç’e gitsem üç aşağı beş yukarı aynı yola başvururum. (Bir kaç ay sonra sahiden yolum oraya düştü ve aynı yola başvurdum)
“Tamam” dedim, “Yalnız bir yarım saat, kırkbeş dakika bekleyeceksin, halletmem gereken işler var...”
Yaz ıişleri Müdürüydüm ve sıradan bir gündü. O “sıradan” günde Güneydoğu’daki çatışmalardan haberler, koalisyon hükümetindeki çatlak, çok ciddi bir yolsuzluk dosyası, AB Türkiye’nin üyeliğiyle ilgili neleri yokuşa sürdüğü, falan filan...
Odama yazıişleri amelisinden biri giriyor öteki çıkıyor; telefon ha bire çalıyor; Ankara bürosu düşen ve gelişen haberlerle ilgili bilgi veriyor; teknik servis taşra baskısı ile ilgili “Haydi abi, geç kalıyoruz” baskısı yapıyor...
Garibim İsveçli arkasına yaslandı:
- Herr Engin, dedi, sizin şu üç çeyrek saatte sonuçlandırdıklarınızı, yaptıklarınızı, verdiğiniz kararları biz bir yılda yapmıyoruz. Ne mutlu size...
Dedim a garibim İsveçli, garibim İskandinavyalı...
Kırk yılda bir cinayet işlenen, hiç darbe görmemiş, ölümüne kamplaşmış bir ülkede yaşamamış bir gazeteci. Bizim bir günde karşılaştıklarımız, yazmak, haberleştirmek, değerlendirmek, başlık bulmak, özet çıkarmak zorunda kaldıklarımızdan adamın başı dönmüştü...
Adama “Keşke İsveç’te yaşıyor ve İsveç’te gazetecilik yapıyor olsaydım” demedim. 
Ama öyle düşündüm.
*    *    *
Şu güne, yani düne bakın.
Şike suçu işleyenlerin cezasını indirme yarışına girmiş bir Meclis ve yine de Aziz Yıldırım’ın tahliye talebinin reddedilişi...
Dersim konusunda köşeye sıkışmış, aslında partisideki ulusalcı (milliyetçi) kanat ile en azından arada bir sosyal demokrat olmaları gerektiğini anımsayan kanat arasında sıkışıp kalmış Kılıçdaroğlu, Başbakan’a cevap yetiştiriyor.
Başbakan devlet sırrı gibi gizli tutulan bir ameliyat geçiriyor; ortalıkta “Başbakanın günleri sayılı, kanser olmuş” gibi kem sözlerden, “Benim başbakanım aslan gibi. Hiç bir şeyi yok. Rutin kontrol için yattı hastaneye” gibi yalak sözler, yani iki uç arasında salınan fısıltı haberleri kol geziyor.
BDP’li Demirtaş “Dersim ve KCK operasyonları aynı şey” diyor ve ekliyor ‘Geçmişte Dersim Kızılbaş'tır diye yapılanlar bugün Kürtler Zerdüşt’tür diye yapılıyor”
Aselsan’daki gizemli ölümlerin aslında intihar filan değil gencecik mühendisleri susturmak isteyen karanlık güçlerin cinayeti olduğu anlaşılıyor.
En namlı (şimdi emekli) MİT yöneticisi, anlı şanlı ve çok kanlı Mehmut Eymür faili meçhul cinayetlerle ilgili olarak gözaltına alındı. 
*    *    *
Yoruldum. Hepsini saymaya kalksam bunun üç misli yazmak gerekecek.
İsveç’te yaşamıyorum, bir İskandinav gazetecisi değilim.
Ama hiç olmazsa olaylara dönüp “Teker teker gelin laaaaan” diye bağırmak istiyorum.
Bağırayım mı?
Teker teker gelin laaaaan! 


 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"