Haftalardır barışla yatıyor, barışla kalkıyoruz.
İnternette barış geyikleri dolanmaya başladı bile. Adam, alacağını isteyen bakkala “Hele şu barış olsun hemen vereceğim ağam sen hiç merak etme” demiş. Bakkal da mahalledeki okumuş yazmışlara “Yav bu barış ne zaman gelecek sence” diye sormaktaymış…
Bir tane daha mı?
Buyurun:
Alışverişe yolladığı oğlu Barış gecikince annesi telefon etmiş; “Barış nerde kaldın, ne zaman geleceksin” diye sormuş. Oğlan “Başbakana sor anne” diye cevap vermiş…
Kah kah kah, keh keh keh…
Bu mizah değeri düşük, dolaşım yaygınlığı yüksek “tweet”ler neye işaret ediyor, neyi gösteriyor?
Bence herkesin, hepimizin dilinde dönüp duran barış’ın içeriğine ilişkin herkesin, hepimizin birbirinden farklı tanımları olduğuna ve hatta kimilerinde bir içeriği bile olmadığına…
Demeçlerinden anlaşıldığı kadarıyla barış Tayyip Erdoğan için PKK’nin silahlı birliklerini sınır dışına çıkarması. Sonrası sonra düşünülecek ya da konuşulacak… Çok üstüne gidildiğinde “Sürecin hassasiyeti nedeniyle az konuşuyor, az açıklama yapıyoruz” diyor.
Sahiden de bir çözüm istediğine kuşku yok. Nitekim şu sözler de onun: “Bu Nevruz umut olsun, çözüm sürecine tohumlama olsun…”
Evet o da bir çözüm istiyor. Ama o çözümden ne anlıyor, barış onun için ne demek?
Ben bilmiyorum. Yakın çevremde bilen de görmüyorum. Anlaşılan o adım attıkça biz de adım adım çıkarım yapacağız, “Haaaa, Başbakan barış derken demek bunu hedefliyormuş” filan diyeceğiz. Üstelik her adımda değişebilecek bir “çıkarımlar zinciri” söz konusu.
Hiç hoş değil. En azından tedirgin edici.
Öyle ya, ya dağ fare doğurursa ?
Bu aşamada barışın ne olabileceği, ne olması gerektiği, ne olursa iyi olacağı soruları üstüne kafa patlatmak, aklın erdiği dilin döndüğünce tartışmak galiba zorunlu.
Cengiz Aktar arkadaşımızın muzip ama isabetli buluşuyla adlarını koyduğu “Barış polisleri” kaş çatıp parmak sallasa bile bunu yapmakta yarar var…
* * *
Barış’ın ne olması, içeriğinin nasıl tanımlanması gerektiği sorusuna cevap ararken “Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtler niye başkaldırdı” sorusundan yola çıkmak; bu kadar geri gitmek zor gelirse “PKK neden ve nasıl doğdu” ve daha da önemlisi “PKK bugünkü kitlesel gücüne nasıl ulaştı” sorusundan başlamak bence isabetli.
Herhalde PKK’liler dağa piknik yapmak için çıkmadılar ve belediye seçimlerinde yüzde 60’ların üstünde oy vererek, “Kepenk kapat” dendiğinde kapatarak, 30 bini aştığı bildirilen kayıplara rağmen dağdaki silahlı gücün sayısını arttırarak PKK çizgisine kitlesel destek sağlayan Kürtler “Aslan bizimkiler dağda ne biçim celadet gösteriyorlar” diye öğündüklerinden, takım tutar gibi PKK çizgisine yakınlık duyduklarından desteklemiyorlar…
Şiddeti siyasal mücadele yöntemi olarak seçmiş PKK’nin bu tercihini benimsemek başka şey, onun elde ettiği kitlesel desteğin temellerini sorgulamak başka şey. Hiç kimse bu sorgulamayı “Aha işte şiddete övgü, şiddet kullanımına alkış” diyerek mahkûm etmeye kalkışmasın.
Dürüst ve yüzeysel kalmamaya özen gösteren bir “sorgulama” bugün ha bire konuşulan barış’tan ne anlaşılması, barış’ın içinin neyle ve nasıl doldurulması gerektiğine de cevap verecektir.
Yarına…