Önümüzdeki pazar sandık başına gidiliyor. At yarışçıların deyimiyle söylersek, “
son dönemece” girildi. Aynı deyimle konuşmayı sürdürürsek, yarışın sonucu “
burun farkı” ile belirleneceğe benziyor.
Burun farkı kimileri “iyi” bir sonuç. Evet çıkarsa bile AKP fazla şişinip kibirlenemeyecek, köpeksiz köyde değneksiz gezmenin tadını çıkaramayacak. Burun farkıyla “hayır” çıkarsa CHP – MHP kanadı “AKP’yi ezdik; haydin seçime” diye bayram edemeyecekler. Çünkü geri kalan oylar AKP’nin her şeye rağmen geniş bir kitle desteğine sahip olduğu ortaya çıkacak ve bu destek referandumda yitirse bile, bir erken sbeçimde AKP’yi yine tek başına iktidara taşımaya yetecek...
Ama kimileri için de “
kötü” bir sonuç. Kötü, çünkü burun farkı ile elde edilecek bir “hayır” zaferi AKP’yi iktidardan uzaklaştırmaya yetmeyecek. Karşı taraftakiler için de kötü, çünkü 12 Eylül Anayasası bir kez daha onaylanmış sayılacak...
Falan filan...
Tırmık’ta defalarca vurguladım. Referandumun sonucu, sosyalist solun referanduma giden sürece yüklediği anlam kadar önemli değil. Sonuçta hükümet olmaktan iktidar olmaya sıçramak isteyen AKP ile onu kurulduğu koltuktan aşağı çekmek isteyen CHP ve MHP’nin bir yarışı bu.
Evet çıkarsa 12 Eylül Anayasası'nda bir kaç küçük çentik açılacak. Bu çentikler eşitlikçi, özgürlükçü, sahiden demokratik bir Türkiye’nin müjdecisi olmaya yetmeyecekler.
Referandumdan sonra AKP, CHP, MHP ne diyecek, nasıl bir değerlendirme yapacak bilemem. Beni çok da ilgilendirmiyor.
Ama kanımca yüklenilmeye çalışılan anlam kadar önem taşımayan bir konunun Türkiye sosyalist solunu çok derin bir bölünmeye uğrattığı da bir gerçek.
Kuşkusuz
bölen, referandum tartışması, Anayasa değişikliği değil; sadece solun zaten var olan çok ciddi bölünmüşlüğü bu vesile ile bir kez daha su yüzüne çıktı.
Bu konuyu enine boyuna ele alan bir yazı bu köşeye sığmaz. Üstelik referandum üstüne sosyalist soldaki tartışmaları ele alan bir yazısında Ömer Laçiner arkadaşım “
Sosyalistlerin Tutumu Derken” başlıklı uzun ve derinlikli analiz yaptı. Daha iyisini beceremem. Meraklılarına Birikim dergisinin son sayısını edinmelerini, bu olanağı bulunmayanların da internetten aşağıdaki adresi tıklayıp okumalarını şiddetle öneririm:
http://www.birikimdergisi.com/birikim/dergiyazi.aspx?did=1&dsid=395&dyid=5845#
* * *
Gelelim artık “
mahalle baskısı”na dönüşen “Aydın efendi sen nasıl oy vereceksin” sorusuna.
Tırmık’ta defalarca bu referandum sorununu bu kadar abartmamak gerektiğini dilimin döndüğü, aklımın erdiğince anlatmaya çalıştım.
Ama bu kararsız olduğum, “
evet mi, hayır mı” demek arasında bocaladığım anlamına da gelmiyor.
Bu referandumda kullanacağım oyu ben daha 5 Mayıs Çarşamsba günkü Tırmık’ta açıkladım. Orada aynen şöyle dedim:
“...... Haftalardır izlediğim tartışmalardan, sorup öğrendiklerimden, danışıp kavradıklarımdan, okuduklarımdan yola çıkarak bu değişikliklerin yararlı olacağı kanısındayım. Yarardan kastım da 12 Eylül Anayasası denen utancın dayattığı koşullardan daha iyi (belki sadece
biraz daha iyi) koşullar getireceklerinden ibaret...”
Yetmedi, 20 Temmuz günü kararımı çoktan verdiğimi yineledim. Şöyle yazdım:
“........ Bir oyum var, onu nasıl kullanacağım konusunda da kafam net...”
Tırmık’ı düzenli okuyanlar bunu zaten biliyor. Arada sırada Tırmık’a göz atanlara ise her allahın günü
“Ben evet diyeceğim” diye ilan etmek biraz saçma olmaz mıydı?
Ve ben bunu bu kadar açık seçik belirtmişken hâlâ “Öyle deme böyle de” diye nasihatlar yağdırmanın ya da “Oyunu açıkla artık” diye “yorum yaz” kutusuna mesaj atmanın anlamı ne?
Sizin oyunuzun ne olacağına gelince...
Niye geleyim ki ?
O da sizin kendi tercihiniz, kendi sorununuz...