Bu Tırmık yazılırken Meclis, Anayasa değişikliğinde son maddeleri tartışmaktaydı. Besbelli ki bu gece bu iş biter. Yürürlük maddesi ve tümünün oylanmasında bir sürpriz olmazsa, ki olmaza benziyor, otuz (aslında üç) maddelik Anayasa tartışması da, çekişmesi de, oylaması da bitti.
Bundan sonrası Cumhurbaşkanı'nın inceleyip (Sahiden inceleyecek mi acaba? Hiç sanmıyorum) referandum kararı vermesine kaldı. Ardından Temmuz ayına kadar uzanan bir referandum itiş kakışı yaşayacağız.
Ama konunun bundan sonraki aşamalarında bizim yapacağımız, yapabileceğimiz pek bir iş yok.
Hoş bundan öncesinde de tartışmak, konuşmak, yazmak, çizmek dışında yapabileceğimiz, yapabildiğimiz pek bir şey yoktu ya...
AKP, Anayasa’da kendince önemli olan bazı maddeleri değiştirdi; o maddelerin yanına üç beş de süs koydu (En berbat süs de galiba memurlara grev hakkı tanımayan toplu sözleşme hakkı verilmesiydi). Hedefi buydu ve hedefi bunlarla sınırlıydı. Hedefine büyük ölçüde ulaştı.
Şimdi artık AKP’nin (Ya da CHP’nin, MHP’nin) dayatacağı gündemlere kapılmadan kendi işlerimize baksak yeridir.
Anayasa tartışmaları kimileri için dağ fare doğurdu da olsa, kimileri için “vesayet rejiminde” gedikler açmış da olsa bir gerçek var: Anayasa gibi soyut bir konu toplumun gündeminde aylarca yer aldı. En ilgisiz görünenler bile ister istemez Anayasa üstüne az ya da çok düşünmek zorunda kaldı. Kopan gürültü en ilgisizlere bile “Galiba bu Anayasa denen meret önemli bir şeymiş” dedirtti.
İyi oldu. Çok iyi oldu.
Çünkü Anayasa sahiden önemlidir.
Demokrasinin önüne engel koymayı değil, demokrasinin önünü sınırsız, kısıtsız açmayı hedeflemiş; yurttaşın devlete karşı ödevlerini değil, devletin yurttaşa karşı ödevlerini karara bağlayan, bu ödevleri yerine getirmemeye (ister siyasi partiler, ister bürokrasi olsun) kalkışanları cezalandıracak bir Anayasa bu ülkenin ekmek kadar, su kadar ihtiyacı. Hatta son Anayasa tartışmalarında görüldü ki acil ihtiyacı...
Şimdi elimizi kolumuzu bağlayan bir engel yok. Gündemi işgal eden ve 12 Eylül Anayasası'nda sadece “tamirat” yapmayı amaçlayan değişiklikler en azından bizim gündemimizden düştü.
(Bir parantez: “Biz” dediğin kimlerdir, diye sormazsınız umarım. “Biz” derken bu ülkede siyasal konumunu solda seçmiş, kendini solcu olarak tanımlayan yurttaşların; bu ülkede kendini “demokrat” ya da “radikal demokrat” olarak tanımlayan yurttaşların; daha adaletli, daha özgür bir Türkiye yaratmak için gerekli hukuksal zemini oluşturacak bir Anayasadan yana olan yurttaşların tümünü kastettim...)
Soldaki irili ufaklı (şimdilik hepsi “ufaklı”) siyasi partiler, demokratlar, sivil toplum örgütü nitelemesini sahiden hak eden, sivilleşmeyi bütün içeriği ile kavramış örgütler, girişimler, hareketler haydi şimdi “kendi Anayasamız” için kolları sıvayalım.
Hiçbir zaman kısıtlaması yok önümüzde. Bize başkalarının gündem dayatmasına izin vermeyecek kadar da deneyim biriktirdik. Yani sırasıdır. Koşullar elverişlidir; toplumun ilgisi diridir; konu canlıdır...
Aramızdaki ayrılık noktaları var ve epey süre de var olacağa benzer. Ama bu demokratik bir Anayasa için engel mi?
Tamam, böyle bir girişim yıllar önce de yapıldı. Galiba “Anayasamı istiyorum” başlığı altında ülkenin seçkin aydınlarından bir küme bir araya geldi. Ama kitleselleşemedi, toplumda yankılanmadı, dar bir aydın hareketi olarak kaldı ve sönümlendi gitti.
Ama burada dar bir girişimden değil, toplumun kılcal damarlarına kadar yayılacak bir demokratik çıkıştan söz ediyoruz.
Bana mümkün gibi ve zamanıdır gibi geliyor.
Size?