19 Ağustos 2013

Poşet kemiren keçiler…

Şeytanın avukatlığını yapacağım ve soracağım: Mısır halkı kimi, daha doğrusu neyi seçecek ?

 

Mısır’daki darbeyi duraksamaksızın "darbe" olarak niteleyip mahkum eden, ancak Müslüman Kardeşlerin bir yıllık iktidarlarında gözü dönmüş kadrolaşma ve ülke ekonomisini talan etme utançlarını da gözden kaçırmayanların önerebildikleri bir an önce seçime gidilmesi ve Mısır halkının özgür iradesinin somutlanacağı seçim sonuçlarına uyulması ile sınırlı.

Şeytanın avukatlığını yapacağım ve soracağım:

Mısır halkı kimi, daha doğrusu neyi seçecek ?

Biliyorum Mısır ordusu, başka çok az ülkenin ordusu  ile karşılaştırılabilecek kadar kadar siyasetin yani iktidarın dizginlerini elinde tutmaya yeminli. Bunu yurtseverlik ödevi  olarak gördüklerinden filan değil.  Mısır’da ordu ülke ekonomisinin üçte birini (yüzde 34) elinde tutan bir ekonomik güç, bir holding. (Ordu ve holding terimleri ne kadar uyumlu bir ikili değil mi !?)  Beyaz eşyadan gazoza kadar ekonomin hemen bütün sektörlerinde  Mısır  silahlı kuvvetlerinin şirketleri var.  (Şimdi durup dururken Ereğli Demir Çelik., Oyak-Renault, Oyak sigorta, İşbir yatak, Tukaş konserve filan diye saymaya, sıralamaya kalkmayın. Mısır’ı konuşuyoruz…)

BAAS ideolojisinin iyiden iyiye bozulup bir yarı-askeri diktatörlüğe dönüşüp çığrından çıktığından bu yana Mısır’da durum bu. Enver Sedat’tan Mübarek’e kadar bu hep böyle oldu ve devlet gücüyle pekiştirildi; kollandı; korundu.

Bu çürümüş ve korku yayarak ayakta duran iktidar gücünün karşısında ne var?

İhvan. Yani Müslüman Kardeşler.

Bir kurtuluş umudu değil; iktidara susamış bir siyasal güç.

25 Ocak’ta Tahrir meydanında toplanan ve Mübarek  diktatörlüğüne (Siz “ordu diktatörlüğü” diye okuyun) başkaldıran ve 17 gün içinde sarsılmaz sanılan Mübarek rejimini deviren Mısırlılar herhalde “Mübarek gitsin İhvan gelsin” hedefiyle Tahrir’de toplanmamışlardı. Nitekim bellek tazeleyenler hatırlayacaktır. 2011’de ölümü göze alarak Tahrir’e çıkan kitlelerin arasında İhvan yoktu.

Suudi ve Katar gericiliğinin açıkça ve milyar dolarlar akıtarak desteklediği darbeci Mısır ordusu bir yanda  bir yıllık iktidarlarında yaptıkları yapacaklarının göstergesi olan siyasal İslamın Mısır kanadı İhvan bir yanda.

AB’nin, ABD’nin ve büyük dışpolitika ustaları Erdoğan – Davutoğlu ikilisinin Mısır kördüğümü için önerebildikleri “Bir an önce seçimlere gidilsin”den ibaret.

Peki Mısır halkı, yani Nil kıyılarında avuç içi kadar –sahipli, el konmuş- topraklarda  yarıcılık, marabalıkla yarı aç yarı tok yaşayabilen fellah, Araplardan  çok önce ve galiba firavunlar döneminden beri o topraklarda yaşayan Kıptlar “bir an önce gidilecek seçimlerde” kimi ve neyi seçecekler ?

“Asya despotik devlet” geleneğini sürdüren ve sürdürecek ordu ile aynı zihniyetin öteki kanadı İhvan arasında bir seçim ne kadar anlamlı ve ne kadar çare?

Sorduğum soruların cevaplarını ben bilmiyorum.  Ama  Mısır’ın yaşadığı korkunç tragedyaya çare olarak sadece ve sadece sandığı işaret edenlerin de  aslında bir şey söylemediklerini biliyorum.

Mısır’dan bana kalan, belleğime saplanmış  iki görüntü var: Her gördüğü turiste avuç açıp, "bahşiş" diye yalvaran ve sümüğüne konmuş sinekleri bile kovalayamayacak kadar yılgın o kömür gözlü çocuklar ve betona kesmiş Kahire’nin arka sokaklarında ot niyetine plastik torbaları kemiren, kadidi çıkmış keçiler…

Besbelli o çocuklar bir süre daha açlık çekecek ve o keçiler poşet kemirecek…

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"