Al oy torbasını önüne, dök masanın üstüne, baştan sona, sondan başa, aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya say ha say.
Besbelli, bu saçmalık, bu demokrasi ayıbı bir kaç gün daha sürecek. Oylar sayıldıkça Türkiye'nin dünyada zaten sallantıda olan saygınlığı daha da azalacak. Tam oy sayımı bitti derken yeni sayımlar için başvurular olacak. Sonra belki yine oylar sayılacak, oylar sayıldıkça sayılar konuşulacak.
Belki de sonunda "sayım suyum yok" denecek...
Bütün bunlar olurken, oylar sayılırken, sayılanlar bir daha sayılırken, dillerde, ekranlarda sayılar uçuşurken birileri gün filan saymayacak?
Onları yurdum hapishanelerinden birine tıkanlar onların neden gün saymayacağını bilemezler.
Sözüm bu aymazlara, bu devletin zorba gücünü ele geçirip özgürlüğe ve özgür düşünceye kelepçe vuranlaradır.
Bu yazı onlara seslenir...
* * *
Ahmet Altan niye gün saysın ki?
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının günlük hayatın koşuşturmasından uzak sakin kafayla romanlar yazmasına olanak sağladığını düşünüp dört duvar arasından ancak hukuk devleti ve demokrasinin gücüyle çıkacağını bilmez mi sanıyorsunuz?
Nazlı Ilıcak niye gün saysın ki?
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının günü mü sayılır?
Osman Kavala arkadaşımın çelebiliği mi sizi yanıltan? Onun gibi bir aydının
diz çöküp, biat edip boyun kıracağını filan mı sanıyorsunuz?
Edirne Cezaevi’nde volta atıp hünerli elleriyle özgür serçe resimleri çizen Selahattin Demirtaş niye gün saysın ki? Niye "Bana şu kadar ceza kesildi. İnfazdan şu kadarı düşülür. Geriye kaldı şu kadar gün. Şu kadarını yattım. Demek ki şu kadar gün sonra..." hesabı yapsın ki? Günü dolsa tutsak yargının bir kulp bulup yeni günler ekleyeceğini bilmeyecek kadar deneyimsiz bir siyasetçi mi sandınız yoksa?
Sesleri kısılsın, köpeksiz köyde değneksiz gezebilelim kirli hesabıyla Kandıra F Tipi'ne tıkılmış Gültan Kışanak ve hepsini saymaya kalksam uzun bir liste oluşturacak Kürt kadın siyasetçiler orada volta atıp gün sayıyor filan mı sanıyorsunuz? Cezalarının günü dolunca değil, hukuk biraaaaaazcık (çok azıcık) yeniden işlerlik kazanınca özgür kalacaklarını bilmezler mi hiç?
Ne yani Eren Erdem mesleğini yaptığı, halkın haber alma hakkını savunduğu ve yerine getirdiği için Silivri'ye tıkıldığını bilmiyor da ince infaz hesaplarıyla gün mü sayıyor?
Hukukun kanun maddelerinden ibaret bir metin yığını değil insanoğlu kadar eski ve köklü adalet arayışının bir aracı olduğunu bildikleri ve bildiklerinin hayatta karşılığını aradıkları için Silivri'ye tıkılmış Çağdaş (sahiden çağdaş) Hukukçular Derneği'nin Başkanı Selçuk Kozağaçlı ve avukat arkadaşları dört duvar ardında da hukuk ve adalet arayışının mücadelesini verirken vakit ayırmaya tenezzül edip de gün mü sayacaklar?
Saçma sapan iddianamelerle mahkûm edilmiş ya da iddianame bile yazılmadan ülkenin mapusdamlarından birine tıkılmış kimi ünlü kimi ünsüz, kimi erkek kimi kadın, kimi genç kimi yetişkin gazetecilerin hücrelerinde kara kara düşündüklerini ve gün sayıp ne zaman dört duvar ardından çıkacaklarını hesapladıklarını mı sanıyorsunuz?
* * *
Eğer sahiden öyle sanıyorsanız bilin ki siz onları tanımıyorsunuz?
Aydın onurunun, aydın inadının, aydın namusunun ne demek olduğunu bilmiyorsunuz.
Dört duvar arasına tıkınca onların diz çökeceğini, boyun eğeceğini, dışarıdaki bizlerin de onları unutacağını sanacak kadar cahilsiniz.
Öğrenin.
Nasıl yol yürünürken türkü çığrılabilirse, oy sayılır, sandık korunurken "içeri" tıktığınız tanıdıklarımıza, dostlarımıza, arkadaşlarımıza, yol arkadaşlarımıza, yürekdaşlarımıza omuz verilebilir, kol uzatılabilir, unutturma hesaplarını çöpe atmak için her fırsatta bu hukuk cinayetleri sergilenebilir.
"Bunu kafanıza sokun" demeyeceğim. Kafanız çok dar. Sığdıramazsınız...