Epey alamet belirdi: Türkiye, kangrenleşmiş sorunlarından birini, “Kürt sorunu”nu çözmeye yaklaşıyor.
Hayır, hayır Kuzey Irak’ta (Galiba Erbil’de) toplanacağı anlaşılan “Kürt Konferansı”ndan söz etmiyorum. O konuda hem ayrıntılı bilgim yok, hem de orada benim sözünü ettiğim “sorun” tartışılmayacak. Erbil’de anlaşılan o ki ABD’nin “Irak’tan askerlerini çekme ama Irak petrollerininden elini asla çekmeme planı”nın bir parçası olarak Kuzey Irak’ın siyasal geleceği konuşulacak, haydi sözü esirgemeyelim, pazarlığı yapılacak.
Geçelim.
Ben “Türkiye’nin Kürt sorunu”nu tartışmak istiyorum. Aynı ülkenin yurttaşları olan iki halkın artık bir daha silaha, şiddete, karşılıklı düşmanlıklara varmayacak bir yolda yürüyüp, “ortak bir gelecek” örüp öremeyeceklerini...
* * *
Epey alamet belirdi dedim. Belirdi gerçekten.
TRT Şeş kuruldu. Tek kelime anlamasam da arada bir girip bakıyorum. Türküler söylüyor, horonlar çekiyor, eğleniyorlar. Sunucularda da, sanatçılarda da, konuklarda da gergin, kasılmış “savaşçı” suratları değil anadillerinde türkü söyleyip halay çekmenin keyfi yansıyor.
Televizyonda, hem de devletin televizyonunda Kürtçe yayın yapılıyor diye Türk tarafında kıyamet kopmadı; bir avuç gözü dönmüş ırkçı-türkçüyü bir yana bırakırsak, kimsenin “milli hisleri” incinmedi.
TRT Şeş bir adımdır. Küçük ama anlamlı bir adım.
Bir alamet daha.
Önceki gün Kürtler “bahar bayramlarını” kutladı. Bayrama gelen Kürt kadın ve erkeklerinin ellerinde “Newroz” yazan flamalar, pankartlar vardı. Ateşlerin üstünden atlandı; zılgıtlar, halaylar çekildi; özellikle İstanbul Kazlıçeşme’de ve Diyarbakır’da dev kalabalıklar bayram etti ve ne Kürtler alanları doldurdu diye ve ne de “nevruz” değil “newroz” yazıldı diye kıyamet koptu.
90’lı yıllarda 21 Mart yaklaştıkça büyüyen korkuyu, bayram değil savaş koşullarını çağrıştıran panzerli, silahlı, molotof kokteyli ürkütücü görüntüleri iyi bilenler (Mesela: Ben) için bir bayramın bayram gibi geçmesi, bir halkın, bayramını itilip kakılmadan ve “Bakalım başıma ne belalar gelecek bugün” korkusu yaşamadan kutlaması olumlu alamettir.
Daha düne kadar “Tek bayrak, tek vatan”ın yanına “tek dil”i de ekleyenler, mesela Başbakan, Kürt oyu toplamak için de olsa mitinge katılanları Kürtçe selamladı.
Eh bu da olumlu alamettir.
* * *
Erken iyimserliğe kapılmayalım. “Kendi Kürtlerini mutlu kılan bir ülke”ye evrilmekte alınacak daha çok yol ve atılacak çok , üstelik çok daha ciddi adımlar var.
Bir geçiş dönemi yaşıyoruz. Bu düşmanlık ve şiddet eşiğinin aşılıp aşılamaması hepimize bağlı.
Gözden kaçmasın. Hâlâ önyargılarına tutsak olmuş, hâlâ milliyetçi yargıları ağır basanlar var.
Örneğin yukarıda bazı örneklerini verdiğim adımlar atılırken, bir yandan da “Kürtçe yazdı” ya da “Resmi alfabede olmayan harfleri kullandı” diye davalar açılıyor.
Bense biz Türkler de resmi alfabeye Q, X, W harflerini de eklemeyi tartışmaya başlasak mı artık diye düşünmekteyim.
Washington’u W ile, Quebec’i Q ile, Malcolm X’i X ile yazıyoruz ve kıyamet kopmuyor. Peki anadilleri Kürtçe olan yurttaşlarımız portakalın Kürtçesi “pirteqal”ı yazarken Q kullanırlarsa; anadillerinde “bulut” yazmak istediklerinde “ewr” deyip W kullanırlarsa, koyunlarından söz ederken “berx” deyip X kullanırlarsa kıyamet mi kopar?
Sahiden kıyamet mi kopar ?