27 Şubat 2012

Korkutan suçlu, peki korkan?

Medyada AKP yönetiminin, hele hele kibir kumkuması kesilmiş Başbakan’ın hoşlanmadığı yazılar...

Medyada AKP yönetiminin, hele hele kibir kumkuması kesilmiş Başbakan’ın hoşlanmadığı yazılar yazan, programlar yapanlar birer ikişer susturuluyor. Üstelik AKP takımının “istemedikleri” çok geniş bir palet. İdeolojik (=Dünya görüşüne ilişkin) olarak zaten karşı olanları, itirazlarının omurgasını kapitalizm oluşturduğu için AKP’nin ekonomi politikalarını insanlığa ve ülkeye zararlı görenleri; Marksizmin felsefi temelleri uyarınca AKP’nin referanslarını reddedenleri zaten “düşman” olarak görüyorlar. Bu doğal ve anlaşılabilir bir tutum.

Ama itirazlarını böylesi ideolojik temeller üstüne kurmayan, ancak Kürt sorununda şiddete dayanan çözümleri reddedenler; hukukun siyasal hedeflere ulaşmada bir kaldıraç gibi kullanılmasını eleştirenler; kirli ekonomik ilişkilere dikkat çekenler; yolsuzluklarla mücadele edilmeyişe vurgu yapanlar da “istenmeyenler” listesindeler.

Bu konuda kapalı kapılar ardında medya patronlarına yönelen uyarılar, yetmezse tehditler en azından medya dünyasında herkesin bildiği bir sır.

Bu aşırı kibirle beslenip azgınlaşan saldırganlık sonuç veriyor. Son bir yıl içinde yazamaz, konuşamaz hale getirilmiş gazete ve TV’lerdeki medya emekçilerinin listesi epey uzun.

Ahmet Şık, Nedim Şener gibi ve KCK çuvalının içine tıka basa doldurulan öteki gazeteci arkadaşlarımız gibi polis-yargı işbirliği ile demirparmaklıklar ardına tıkılarak susturulanlardan söz etmiyorum. Oda TV ekibini “psikolojik harekât”ın bir aygıtı olarak suçlayıp, savcı iddianamesinde bu suça ilişkin ciddiye alınır bir kanıt ortaya konamamasına rağmen Silivri’de misafir edilenlerden de söz etmiyorum.

Bu kadar kaba, bu kadar “Kör kör parmağım gözüne” yollara başvurmadan, işin içine polisi, yargıyı karıştırmadan susturulanlar da çok uzun bir liste oluşturuyor ve liste gün be gün kabarıyor.

Örneğin zaten steril bir kanal olarak bilinen NTV’yi daha da steril (=Mikroplardan arındırılmış!) hale getirme operasyonunda Ruşen Çakır, Banu Güven, Can Dündar,  Mirgün Çabas gibi meslektaşlarımız susturuldular; Mete Çubukçu etkisizleştirildi.

Haber Türk’te Ece Temelkuran, Star’da Mehmet Altan, Milliyet’te Nuray Mert kapının önüne konuverdiler. Başbakanın “Dindar olmayan genç tinerci olur” gibi yürekler acısı mantığına cesur ve buluşlu bir programla cevap veren Cüneyt Özdemir arkadaşımız özür dilemeye zorlandı.

Bunlar sizin de görüp gözleyebildikleriniz. Bir de sizlere yansımayan haberciler var.  Bu mesleğin belkemiği olan haberi bulan, çıkaran, araştırıp kanıtlayan, belgeleyen haberciler... Ağzına gem vurulmuş, ayağına bukağı takılmış kısrak ya da aygırlara döndürüldüler. Yazıişleri masasından sayfalara, ekranlara değil, çöp sepetine giden haberler arttıkça artmakta. Örneğin Deniz Feneri davası ya da  Van depremi sonrasında AKP’nin çuvallayışını somutlayan haberlere ne zamandır rastlamayışınız rastlantı değil...

Bütün bunlarda “kendine demokrat” ve “kendisi kadar demokrat” AKP yönetiminin sorumluluğu, kusuru, ayıbı, -aslında- suçu aşikâr: Korkutuyor, pervasızca korkutuyor ve sonuç alıyor.

Bu tamam. Ama korkanlar ne kadar masum?

Hükümetten gelen tehditler karşısında palamarları gevşetip, korkularını, “istenmeyenler”i susturarak, kapının önüne koyarak bastırmayı seçen medya patronlarından söz ediyorum.

Gazetelerde, televizyonlarda üretilen haberler, yorumlar mal değil. Ama aynı medya patronunun bankası, bahçesine beton kuleler dikmek istediği otelleri, enerji sektöründe dev boyutlu şirketleri, alışveriş merkezleri, cep telefonu şirketleri, madenleri, otomotiv ticareti yapan şirketleri varsa -ki var- oralarda üretilenler, alınan satılanlar birer mal’dır.

Herbiri sözcüğün tam anlamıyla malın gözü olan medya patronları hükümetlerle, hele AKP Hükümeti gibi gözü kara iktidarlarla kapışmanın kendilerine neye mal olacağını iyi biliyorlar. Bilmeyenlere de çabucak öğretiliyor.

Aslında dünyada da durum çok farklı değil. Sadece Türkiye’deki kadar kaba ve vahşi değil. Hatta medya patronlarının medya dışı alanlarda faaliyette bulunmalarını önleyecek yasalarla sakınca giderilmeye çalışılıyor. Ancak o yasaları delmek için binbir türlü yol var ve uygulanıyor.

*    *    *

Medyanın çok büyük sermayelerle kurulabilecek teknoloji ağırlıklı yatırımlar gerektiren bir sektöre dönüşmüşlüğü durumu daha da umutsuz kılıyor.

Ben genel bir fotoğraf sunmaya çalıştım. Önümüzdeki günlerde sevdiğiniz bir yazarın, hem keyif alıp hem bilgilendiğiniz bir TV programcısının sessiz sedasız (ya da gürültülü patırtılı) susturulduğunu görürseniz gözünüzü sadece Hükümet’e dikmeyin. Bir gözünüz korkutanda ise, öteki korkan, buna rağmen saygın işadamı gibi ortalıkta dolanan ödleklerde olsun...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"