Dün gazeteler birinci sayfalarında, TV’ler anahaber bültenlerinde, Diyarbakır’da başlayan KCK (=Koma Civakén Kurdistan - Kürdistan Halklar Topluluğu) ana davasının ilk duruşmasına ağırlıklı yer verdiler.
Ancak haberlerin ve bir çok yorumcu meslektaşın yazılarının ağırlığı “Tahliye kararı verildi mi, verilmedi mi” ya da “Kürtçe savunma hakkı tanınacak mı, tanınmayacak mı” sorularını cevaplamak çabasıyla sınırlanmıştı.
Tamam, bu soruların cevapları Kürt sorununun önümüzdeki günlerde alacağı yön ve taşıyacağı içerikle dolaysız ilgili, o yüzden de önemli. Ancak tartışmayı daha da derinleştirmek, “KCK nedir ve ona nasıl bir gözle bakılmalı” sorusu üstüne kapsamlı çözümlemeler (=analizler) üretmek bence çok daha önemli.
Diyarbakır yoluna düşerken yazılan son Tırmık’ta şöyle bir paragraf vardı:
“...KCK’yi, PKK’nin sivilleşme, silahlı mücadeleden siyasete geçme hazırlıklarının bir ön adımı olarak görenler de var; Güneydoğu Anadolu’da çok sayıdaki belediyenin yönetiminde olan Kürtlerin, yerel yönetimlerde ‘halkın etkin katılımını’ sağlayacak örgütlenmeler olarak görenler de. Tabii ‘Kandil’in şehirlere sızması, kent yönetimlerini yönlendirme aracı’ olarak görenler de...
İki günlük yani kısa ama yoğun geçen Diyarbakır gezisinde buluşabildiğim, danışabildiğim çok kesimden siyasetçi, toplum önderi, meslek odası yöneticisi, STK önde gelenleri ile bu soruların cevabı üstüne konuşmaya çalıştım. Kimileri PKK’ye yakın, kimileri uzak, kimileri karşıt ama tümü de Kürt’tü. Dahası tümünün üstünde birleştiği yargılar, değerlendirmeler şaşılacak kadar çok ve yaygındı.
Yayınlanmak üzere konuşmadığım için aldığım, derlediğim cevapları buraya aktarmayacağım; ancak çok ufuk açıcı ve bilgilendirici olduklarını söylemekle yetineceğim.
* * *
Kürtler açısından KCK’nin tanımı ağırlıklı olarak şöyle: “Bu bölge Kürt bölgesi. Biz burada Ankara’nın alıştığı tepeden inmeci yöntemler yerine yerel yönetimlerde halkın katılımını geliştirmenin önünü açmayı hedefliyoruz. Bu daha sağlıklı bir demokratik ortama hazırlıktır. KCK bunu hedefliyor. Ülkenin geri kalan bölümü bu uygulamayı cezalandırmak yerine örnek alsa daha iyi olur...”
Ankara’nın KCK örgütlenmesini cezalandırmayı tercih ettiği bir gerçek. Zaten o yüzden burada Diyarbakır’dayız. Ama Kürt kesiminden gelen bu KCK tanımlamasından sonra sormamak olmaz: Sahiden cezalandırmak mı gerekir, yoksa desteklemek mi ?
KCK örgütlenmesinin sadece demokratik bir adım olmadığı, PKK tepelerinin bu örgütlenme üzerinde belirgin bir ağırlığı olduğu aşikâr. Nitekim bunu sorduğumda aldığım cevaplar hiç bir zaman “Aslaaaa... O da nereden çıktı... Zinhar yalan” gibi itirazlar gelmedi. Kimileri onayladı, kimileri sessizlikle geçiştirdi.
Ama zaten itiraz edilmesi anlamsız.
Örneğin PKK’ya yakınlığı ile bilinen Fırat Haber Ajansı 20 Ekim 2009 tarihli haberinin başlığında “KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan” ifadesini kullanmış. 14 Aralık 2009 tarihli bir haberine “KCK önderi Abdullah Öcalan...” diye başlamış. Keza 24 Aralık 2009’daki bir başka haberinde “KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan” diye yazmış. (Bu bilgi notları ODA TV’denin sitesinden alındı- Ae)
Yani ortada gizli saklı bir durum yok.
* * *
İşte tam bu noktada cesur bir soruyu ortaya atmak gerekiyor:
Velev ki böyle. Bu kötü mü ?
Yıllardır PKK’nın silahlı mücadeleden vazgeçmesi, böylece savaşın bitmesi, siyaset düzleminin işlerlik kazanması istendi, savunuldu. 25 yıldır PKK’nın militarist yöntemlerle yok edilemediği, PKK’nın bir sonuç olduğu, Kürtlere eşit haklı yurttaşlık hakkı kağıt üstünde değil hayatın içinde somut olarak tanınmadıkça bir PKK bitse bir yenisinin başlayacağı vurgulandı. O kadar ki yeminli PKK düşmanlarından Mehmet Ağar bile kısa süren parti önderliği sırasında PKK sorununa çözüm olarak “Dağda silah atacaklarına, dağdan inip düz ovada siyaset yapsınlar” formülünü ortaya attı.
KCK örgütlenmesi böyle bir adım, böyle bir yönelim olarak niye algılanmaz?
Dağdan inenlerin köylerine çekilip mesela arıcılıkla uğraşacaklarını umarım kimse ummuyordur. Siyasal yönelimlerini silahlı müvcadele olarak tanımlayan, 25 yıldır bunu uygulayanlar, eğer dağdan inip silahlarını bırakıp düz ovaya geleceklerse bundan böyle siyaset yapacaklar demektir.
Böyle bir tercihin Türkiye açısından, devlet açısından, Türk Silahlı Kuvvetleri açısından ve Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları açısından nesi kötü ve neden kötü?
Sövüp saymak gibi ilkelliklere kapılmadan sorumlu yurttaş gibi davranıp KCK’yi bir de böyle ele almaya ve bunu tartışmaya ne dersiniz?