Başka kentleri bilmiyorum; ama İstanbul’da yaşıyorsanız ve son iki gündür yolunuz Taksim - Galatasaray arasına düştüyse mutlaka gördünüz; yürüyüş kollarından biri gidiyor, öteki geliyor: Taksim soldan sağa bütün grupların buluşma noktası olmuş.
Ve dün gece... Kiminin elinde Filistin bayrağı, kiminin elinde “cihat sancağı”, kiminin dilinde “Halkların kardeşliği”, kiminin dilinde “Ya Allah Bismillah, Allahüekber”; kimi bildik sloganı, “Faşizme karşı omuz omuza”yı haykırıyor, kimileri sloganın İslami versiyonunu üretmiş, “Zulme karşı omuz omuza” demekte... Kara çarşafından açıkta kalan tek gözü ile sloganlara eşlik eden bir kadın elinde bir pankart tutuyor: “Zulme karşı susmak, zulme ortak olmaktır”. Ama Türkçe değil, İngilizce...
Alana kurulmuş “kitsch kürsü” Saadet Partisi yandaşlarının elinde. Kürsü, pek çoğuna duraksamadan katılacağımız cümlelerle zaten coşmuş kalabalığı daha da coşturmaya çalışıyor: “Kardeşlerim, Bu asil protesto eylemimizde hepimizi sıkıntıya sokacak davranışlardan kaçınalım... Biz şiddet kullananlara şiddetin diliyle seslenmeyeceğiz... Tek bir canın bile yok edilmesine karşıyız...” Ama sonra siyasal tercihinin gereği “Her namazımız intifada, son namazımız cihad olsun” da deyiveriyor...
Nice büyük mitinge, toplantıya, kutlamaya tanıklık etmiş, nice korsan gösteri yaşamış Taksim Meydanı bu gece epey tuhaf. İstanbul varoşlarından kopup gelmiş çarşaflı, türbanlı kadınlar, genç yaşta sakal bırakmış erkekler ile “Taksim - Tünel hattını eylem alanı bellemiş ve iz bırakmış nice eylemde buluşmuş “sol” örgütler yan yana, iç içe... Kavga dövüş yok, itiş kakış yok, slogan yarışı hiç yok. Biri haykırırken, öteki bekliyor; sıra ona gelince ötekiler bekliyor...
Bu alışılmadık kompozisyonlu protesto eylemini kenardan kıyıdan izleyen, benim kuşaktan birkaç tanıdık tartışmakta: Siyasal İslamcılarla irili ufaklı sol grupların bir eylemde buluşabildiklerini görüyoruz. Bu niye başka konularda da olmasın?
Soru doğru, ama dün geceden yola çıkıp kalıcı sonuçlara varmak yanlış. Bu eylem neresinden bakarsanız bakın siyasal İslamcı ve çoğunluğu AKP’nin rakibi Saadet Partisi safında buluşanların eylemi. Geceye (aslında gündüzlere de) damga vuran onlar.
Nedir buradaki ayırt edici çizgi?
Solcular, ABD’nin Ortadoğu’da enerji kaynaklarına bekçibaşı tayin ettiği ve öyle ettiği için de gözetip kolladığı, hatta besleyip büyüttüğü ve hatta alabildiğine şımarttığı İsrail militarizmini protesto etmekteler. O saflarda Hamas üstüne göze çarpan bir vurgu yok...
Buna karşılık siyasal İslamcı saflarda belirgin ve saklanmayan bir Hamas yandaşlığı egemen. Hamas’ı, kimileri siyonizme karşı bir cihad hareketi, kimileri laik FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) çizgisine karşı siyasal islamcı bir örgütlenme olarak görüyor, selamlıyor ve safında yer tutuyor.
Sanırım İsrail militarizmine ve güncel olay Mavi Marmara saldırısına karşı alınacak tavırda da “zurnanın zırt dediği” nokta tam da burası...
Hamas’a ve İsrail’e aynı mesafede (siz “uzaklıkta” diye okuyun) durmadan sağlıklı bir siyasal tavır üretmek pek mümkün değil. Hamas’ın yanında saf tutan da, İsrail’i kollamaya çalışan da ister istemez şiddete, son sözü silahların söylemesine yeşil ışık yakmış oluyor.
Bu toz duman arasında, duyguların akla yer yer egemen olduğu koşullarda bu ince çizgiden sapmadan İsrail’in saldırısına karşı çıkmak pek kolay değil. İsrail’i protesto edeyim derken, bir başka uca savrulmak, Hamas’ın ekmeğine yağ sürmek mümkün.
Olup biteni Hamas - İsrail sarkacında değerlendirince de olan Gazze şeridinde yaşama tutunmaya çabalayan kömür gözlü aç çocuklara ve işsiz, aşsız, geleceksiz gencecik kadın ve erkeklere oluyor...