Önce Başbakan canlı yayınlanan grup toplantısında, hem de milletvekillerinden yükselen alkış kıyamet arasında kostaklana kostaklana ilan etti. “Bundan böyle” dedi, “Terörle mücadele hayatını kaybedenleri de şehit kapsamına alıyoruz...” Gülmekten devamını duyamadım. Akşam anahaber bültenlerinde gerisini öğrendim.
Bu kez gülmedim.
Dini bütün biri olmakla öğünen bir siyasal liderin müjde verir gibi ilan ettiğinin özü özeti şu: Asker ve polislerin yanısıra terör olaylarında hayatını kaybedenlerin geride bıraktıklarına maaş bağlanacak, çocuklarına Başbakan’ın deyişi ile “istihdam sağlanacak” falan filan...
İyi de bütün bunlar için “şehit kapsamına alma” saçmalığına ne gerek vardı acep? Basit bir yasa değişikliği yapılır, maaş bağlanır, istihdam sağlanır, olur biter...
Kuşkusuz AKP tepelerinin bu tuhaf, bu saçma kararının açıklanabilir bir nedeni var. AKP yüzde 50’lik oy oranını yükseltmek istiyor. Buna Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına giden yolda ya da olası bir erken seçimde tek başına iktidarı iyiden iyiye pekiştirmek için ihtiyacı var. Keza yeni bir Anayasa için partiler arasında bir uzlaşma sağlanamazsa, ki sağlanacağa benzemiyor, AKP “İşte benim Anayasa taslağım; bunu oylayalım” deyip referanduma gidildiğinde işi garantiye bağlamak hesabında. CHP’den de, BDP’den de oy kapılamayacağına göre kalan tek kanal MHP. Ondan oy çalabilmek içinse “Milliyetçi MHP’den daha milliyetçi” olmak gerek.
Nitekim Başbakan’ın son dönemdeki konuşmalarında milliyetçilik yönünde hızla ve kararlılıkla yol aldığı besbelli. Sivillere de şehitlik bahşeden son karar aynı yolda yeni bir adım ve öncekilerin üstüne tüy dikecek kadar da saçma...
Saçma çünkü şehit İslam’a özgü bir kavram. Din yolunda savaşırken yaşamını yitirenler için kullanılıyor. Osmanlı din temelli bir devlet olduğu için savaşta ölen her askerin “şehitlik mertebesine” ulaştığı ve şehitlerin “cennet mekan” olduğu bir önkabuldü.
Daha sonra terim (kavram) din temelli bir savaş olmasa da vatan için savaşırken ölenler için de kullanıldı ve yaygınlık kazandı. Ama sadece “müslüman savaşçılar” için. Örneğin 1. Dünya Savaşında Galiçya cephesinde ölen Osmanlı askerleri için düzenlenen bir savaş günlüğünde “...Bugünkü çarpışmalarda 72 askerimiz şehadet mertebesine ermiş, ayrıca 17 gayrimüslüm Osmanlı tebaası asker de hayatını kaybetmiştir” deniyordu.
Şehit teriminin yaygın ve gitgide içeriğinden uzaklaşan kullanımı 1970’li yıllarda sosyalist harekete de sıçradı ve “devrim şehidi” diye yeni ve bir o kadar da yanlış bir kavram kullanılmaya başlandı. O kadar ki o yıllardan itibaren sosyalistlerin düzenledği toplantıların açılışında “Devrim şehitleri için bir dakika saygı duruşu” zorunlu bir ritüele dönüştü.
Marksist ve şehit !..
Uymuyor elbet. Ama dedim a uysa da uymasa da...
1990’larda insanlık dışı hapishane koşullarına karşı direnenler “Açlık grevi” yerine “ölüm orucu” gibi yine islami bir kavram kullanmaya başladılar ve “ölüm oruçları”nda yaşamını yitirenler de “devrim şehidi” oldu.
Marksist, oruç, şehit !..
Dedik a uysa da uymasa da
Yine 1990’larda PKK ile mücadele “düşük yoğunluklu savaş” diye nitelenen silahlı çatışmalara dönüştüğünde (sanıyorum 1995’de) Genelkurmay gazete yöneticilerini Ankara’da topladı ve itirazı hakkı bulunmayan bir talimat verdi:
- Askerler şehit olur, polisler hayatını kaybeder, korucular ölür, PKK’liler ölü ele geçirilir. Haberlerde bu farklara dikkat edilecek, titizlikle uyulacak.
Uyuldu da. Belleğinizi yoklayın. Yukarıdaki “talimat”a uygun yüzlerce haber okudunuz.
* * *
Tayyip Erdoğan’ın verdiği terör saldırılarında yaşamını yitirenlerin de şehit kabul edilip geride bıraktıklarına maaş bağlanması, iş bulunması müjdesi, milliyetçi seçmen kitlesine verilen bir rüşvet, devlet kesesinden şehit yakınlarını tavlama manevrasıdır. Yani saçma olduğu kadar ayıptır da...
Nitekim MHP lideri Bahçeli de bunu gördü ve dün yağıp gürledi.
Onun ağzından aktarıyorum:
“...İnancımız, şehitliğin hangi hallerde olacağını ve kime şehit denileceğini ifade etmiş ve bu konudaki sınırları kalın olarak çizmiştir. Yüce Allah'ın isimlerinden birisi olan şehit, ölmeyen, aksine Rabbimizin katında diri olan ve O'nun ikram ettiği nimetleri gören, kıyamet günü inkarcıların aleyhine Peygamber efendimizle birlikte şahitlik yapacak ayrıcalıklı ve mukaddes bir kimsedir. Her hal ve şart altında vefat eden birisinin şehit olabilmesi için Müslüman olması mutlak anlamda gerekliliktir...”
Bir gün Devlet Bahçeli’nin sözlerine katılacağım aklıma gelmezdi ama n’apayım, adam yerden göğe haklı.
Nitekim AKP’nin savrulduğu bu absürd (=saçma) nokta, Aileden Sorumlu Devlet Bakanı kadıncağızın dilinde artık saçma terimi ile de tanımlanamaz bir eşiğe sıçradı. Bakana göre Hrant Dink de şehit sayılacak!
Herhalde karısı Rakel’le oğlu Ararat’a şehitlik maaşı bağlanacak; Delal, Sera, Arat, Rakel için isterlerse iş filan da bulunacak...
Neresini düzeltelim bu saçmalığın?
Bir: Hrant bir savaşta yaşamını yitirmedi, o devlet destekli bir cinayette öldürüldü.
İki: Hrant pek mütedeyyin sayılmasa da Hristiyandı. En azından nüfus kağıdında öyle yazıyor. Yani şehit olması mümkün değil. Bana inanmıyorsanız, Devlet Bahçeli’nin sözlerini bir daha okuyun...
Üç: Hrant bir Marksist’ti. Bir Marksiste pek çok şey yapabilirsiniz ama ondan bir şehit yaratamazsınız...
Dört: Beyler, hanımlar vicdanınız bu kadar kararmasın: Hrant’ı bari mezarında rahat bırakın.