17 Ocak 2013

Hrant Dink Kime, Ne Öğretti?

Devlet töreniyle gömülecek, cenaze törenini devletin örgütleyeceği bir \'devletlû\' değildi

 

Devlet töreniyle gömülecek, cenaze törenini devletin örgütleyeceği bir “devletlû” değildi.

Milyonların tanıdığı, taptığı bir ünlü de değildi. Belki dostundan çok düşmanı vardı.

Ama kalleş bir pusuda öldürülüşünün ardından, onu uğurlamak için elele verip İstanbul sokaklarında sel olup akanlar Cumhuriyet tarihinin en büyük kitlesel eyleminde biraraya gelmişlerdi. (Evet: En büyük. Tersini savunan kanıtlasın)

Neden ?

Kadın ve erkek, yaşlı ve genç, her dilden, her dinden, her soydan insanı bir araya getiren o benzersiz çekim gücü neydi?

Bu soruyu bir yıl sonra Agos’un önünde O'nu anarken yardımcı olduğum  Alman televizyon kanalından bir meslektaş, rastgele bir genç kadına sordu.

Cevap kısaydı:

- Ben dili, dini, ırkı ne olursa olsun önce insan demeyi ondan öğrendim. O yüzden buradayım ve her yıl burada olacağım.

Sahi, bu ülkenin farklı dil, din ve soylardan ve farklı yaşlardan insanlarına Hrant Dink ne öğretti ?

*    *    *

Türklere: Kendileri ile yüzleşmelerinin ve yakın tarihleriyle hesaplaşmalarının kaçınılmaz olduğunu öğretti. Bunu kırmadan, tartıştığını ezmeye, yıpratmaya, yenmeye değil kazanma ve ikna etme çabasından hiç geri adım atmadan yaptı.

Önyargılarla bilinci bulanmış, “Ama Asala da bizim diplomatları öldürdü…Asıl Hocalı’da Ermeniler Türkleri öldürdü… 1915’de Ermeniler Türkleri arkadan vurmuş…”  diyen Türklere  bıkıp usanmadan 1915’i anlattı. Kafalarda ister istemez “Acaba benim 1915 üstüne bildiklerim, doğru mu” soruları çengellendi. Öğrenmek sorular sormakla başlamaz mı ? Hrant’ın sesini ulaştırdığı Türkler de ezberlerinin sarsıldığını görüp sorular sormaya başladılar.

Hoşgörülü Türklere: Azınlıklara, gayrimüslimlere anlayışla yaklaşan (ya da öyle yaklaştığını sanan) Türklere, “Ah bir zamanlar hiç böyle düşmanlıklar yoktu. Rum, Ermeni komşularımızla bir arada yaşardık. Onları Ramazanda iftara çağırırdık. Paskalyalarında biz onlara giderdik, boyalı yumurtalar alırdık. Bayramlarımızda birbirimizi  tebrik ederdik.  Hatta benim en iyi arkadaşım Marika idi, Yetvart’la aynı takımda top oynardık…” diyenlere, ne kadar içten olursa olsun bu vıcık vıcık üstten bakışı, “Ermenidir ama yine de severim”in bir adım ötesinden ibaret yaklaşımları çekinmeden eleştirdi. 1915’e ilgisiz kalıp “Ermeni arkadaş” edebiyatına sığınmanın ayıbını sergiledi;  bunun niye yanlış ve niye üstten bakış içerdiğini bıkmadan anlattı, öğretti.

Diaspora Ermenilerine: Türk düşmanlığının, sürekli intikam arayışının onları hasta ettiğini, kanlarını zehirlediğini anlattı. Bundan kurtulmalarını ve yüzlerini Ermenistan’a dönmelerini öğütledi. Onu “Kemalistlerin tutsağı, TC devletinin ajanı” olarak damgalamak isteyen diaspora elebaşılarıyla gözünü kırpmadan tartıştı. Lyon’da, Marsilya’da, Paris'te, Köln'de, Berlin’de onu dinleyen genç Ermeniler acıların üstünden ancak ve ancak dostluk, kardeşlik, komşuluk köprüleri kurarak geçilebileceğini, kurtulunabileceğini ondan öğrendi.

Ermenistan Ermenilerine: Türk düşmanlığı yerine barışı arayan Türkiyelilerle elele vermeleri, Türkiye ile komşuluk ilişkilerini güçlendirmeleri gereğini öğretti.

Türkiye Ermenilerine: Cesur olmayı ve hakkını arayan yurttaş olmayı öğretti.

“Aman devletle, hükümetle, iktidardaki partiyle iyi geçinelim, ne derse uysalca boynumuzu bükelim. Sesimizi çıkarmayalım ki farkedilmeyelim ve bize kimse dokunmasın” demenin çözüm olmadığını, tersine daha da ağır baskı ve hoyrat davranışlarla karşı karşıya kalınacağını; devletçe el konan Ermeni vakıf mallarının yanısıra özel mülk olanlarına bile zorbaların, mafya çetelerinin el koymasının önüne böyle geçilemeyeceğini öğretti. Yurttaş olma bilincinin öne çıkmasını, boyun bükmenin bitmesini öğretti.

Genç Türkiye Ermenilerine: Patrikhane’nin Ermenilerin dinsel kurumu olduğunu ve sadece o olduğunu öğretti. Dinsel bağlamda patrikhaneye saygı duyulması gerektiğini ama sosyal ve siyasal bağlamda Ermeni toplumunun kendi örgütlerini yaratmasının bir zorunluk olduğunu öğretti. Bugün sosyal yaşamın, siyasal yaşamın pek çok alanın da genç ve cesur Ermenilere rastlıyor, genç Hrantlar’la tanışıyorsak bunu  Hrant Dink’e borçluyuz…

*    *    *

Bu yazı, O’nu son yolculuğunda uğurlamaya gelen ve  “Hepimiz Hrant Dink’iz” diye haykıranlar “Neden ve nasıl Cumhuriyet tarihinin en büyük kitlesel eyleminde bir araya gelmişti” sorusunun cevabını vermeyi denedi.

Galiba da verdi.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"