07 Ekim 2020

Güz bitti, artık sonbahardayız…

Artık sonbahardayız. Çınar, morsalkım, acemborazanı, akasya, zerdali yapraklarını döktü. Dalda kalanlar da kavruk ve düştü düşecek gibi eğreti

Güz benim için eylüldür. Ekim, kasım ise sonbahar…

Güz’ün şiirler çağrıştıran hüznünü en iyi yaşayabileceğim yerde, Marmara Adası'ndayım.

Gel gör ki önce leylekler, sonra kırlangıçlar, sonra öteki göçmen kuşlar tepemde halkalar çizerek dolanıp veda ettiler, bakıp bir el sallayamadım.

Gökyüzü eylülde bütün yıldızlarını gösterir. Kent ışıklarının yıldızları silikleştirmediği Marmara Adası'nda güz geldi geçti ve ben bir kere bile kumsala sırtüstü uzanıp yıldızlara göz kırpamadım.

Çocukluğumun oyununu yineleyip Küçük Ayı takım yıldızlarını bulup, onların kılavuzluğu ile kutup yıldızına ulaşıp, gördüğüm ışığın 44 yıl önce o yıldızdan yola çıktığını ve bana şimdi ulaştığını düşünüp evrenin büyüklüğü ve bizim küçüklüğümüzü ürpererek bir kere daha bilince çıkarmadım.

Geçen haftaki lodos fırtınasında küçücük Marmara Denizi’nin bile ne kadar güçlü ve vahşi olabildiğini, fırtına boyunca aralıksız dövdüğü kıyının çehresini nasıl değiştirdiğini aşağı inip gözleyemedim.

Bu yaz tek bir şiir kitabı hatta tek bir şiir okumadığımı şimdi, bu satırları yazarken bilince çıkardım ve utandım.

Artık güz bitti. Artık sonbahardayız. Çınar, morsalkım, acemborazanı, akasya, zerdali yapraklarını döktü. Dalda kalanlar da kavruk ve düştü düşecek gibi eğreti.

Doğa da, Ada halkı da kışa hazırlanıyor artık.

* * *

Yazı yaz gibi, güzü güz gibi yaşayamadık.

Hayır, Koronavirüsü yüzünden değil. Bu adada virüs önlemleri can sıkmadan, zora koşmadan yaşanıyor. Zaten kayda geçmiş bir "vaka" da yok.

Evet AKP Reisi, onun partisi, o partinin koltuk değneği ve Reis’in kankası devletin asli sahibi Devlet Bahçeli yüzünden yazı da, güzü de adeta bir saldırı altında yaşadık.

Akdeniz’de savaş tamtamları gündüz kulaklarımızı sağır etti, gece uykularımızı böldü. Ege’de iki yakanın milliyetçilerinin itiş kakışı ülkeleri savaşın eşiğine getirdi.

Sonra Libya, şimdi Karabağ…

Bunlar dışarıda olup içeriyi yakıp yıkabilecek tehlikelerdi. Ama asıl içerideki saldırılar can yaktı, öfke kabarttı.

Sonunda ülkede artık hukukun kalmadığı genel kabul gören bir gerçeğe dönüştü. "Suç duyurusunda bulunalım…", "Anayasa mahkemesine gidelim…" , "AİHM’e başvuralım…", "Meclis’te soru önergesi verilsin…" gibi cümleler artık sadece sıkıntı veriyor, sahiplerine "Oyalan bakalım bu çöp kadar değeri kalmamış yöntemlerle ve oyalamaya çalış bakalım bizleri" deyip alay etmekten öte tavır kalmadı.

Gözümüzün içine baka baka ekonomi üstüne, sağlık, eğitim üstüne, katmerli yalanları savuran Reisler, reis yamakları artık sadece bulantı veriyor.

* * *

Boşa harcanmış bir güz’ün ardından ve her gün ülke için kahrolmaktan yoruldum…

Ben on gün izin yapmak istiyorum. Cep telefonsuz, bilgisayarsız, TV’siz bir on gün…

"Ülke bu hâldeyken izin mi yapılır ey gazeteci" demeyin e mi?

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim