04 Haziran 2012

Fazıl Say’ı savunmak

Evet, evet, tam da başlıktaki gibi: Fazıl Say’ı korumak, yargıç karşısına dikilmesine itiraz etmek gerek...

Evet, evet, tam da başlıktaki gibi: Fazıl Say’ı korumak, yargıç karşısına dikilmesine itiraz etmek gerek.

Bunu hak ediyor mu?

Ne bileyim ben!

Ama twitter denen ahir zaman medyasında tam 1000 yıl önce yaşamış Ömer Hayyam’ın (1048 – 1131) bir dörtlük’ünü (=Rübai) aktardığı için birisini yargıç karşısına dikmeye kalkar, hapisle cezalandırılmasını isterseniz, hem gülünç olursunuz hem de ayıp edersiniz.

Hayyam “dâhi” nitelemesini hem matematikte, hem astronomi de, hem şiirde ve... Ve hem zeka da fazlasıyla haketmiş bir bilge. Dinin (bütün dinlerin) şekilciliğini sarsıcı, dolayısıyla uyarıcı bir mizahla diline dolayıp, Tanrı’yı korku salan bir yaratıcı, dini cezalanmamak için itaat edilecek bir inanca indirgeyen “ham beyinler”i derin düşünmeye çağırıyordu. Üstelik bunu vaaz veren bir imam gibi değil, keskin  ve paradoksal (=alışılmışa aykırı) işleyen zekasıyla Fars dilinin kıvraklığını buluşturarak, şiirle yapıyordu. Bugünün İran mollaları ne der, ne diyor, bilmiyorum, ama Farsça şiirde bir kaç doruk varsa biri hiç kuşkusuz Ömler Hayyam’dır.  

Fazıl Say’ın retweet yaptığı rübai de dine değil, inançlara değil, dinin yalınkat kavranışına yönelmiş keskin bir mizahtan ibaret.

Şöyle:

               “Irmaklarından şaraplar akacak” diyorsun

               Cennet-i alâ meyhane midir?

               “Her mümin'e iki huri” diyorsun

               Cennet-i alâ kerhane midir?

Tamam, Fazıl Say sadece bu rübaiyi retweet yapmakla yetinmedi, kendi bilinci, ki pek bulanık; kendi üslubu, ki pek nobran; kendi ideolojisi, ki pek geri,  çerçevesinde cümleler de ekledi.

Yine de bu ek cümlelerde neresinden bakarsanız bakın savcının iddiasını haklı kılacak bir içerik yok. Hatta gazetecilikten “Büyük Türk düşünürlüğü”ne sıçrama idmanları yapan Şamil Tayyar’ın ona verdiği cevaba göre çocukça bir zıpırlıktan ibaret. (Şamil Tayyar, o rübainin yer aldığı tweete “Sen hangi kerhanede doğdun Fazıl Say” gibi çok bilgece(!) bir karşı tweet yazmıştı).

Tamam, Fazıl Say’ın twitter sabıkası hiç de parlak değil. Örneğin kendisine yönelik saygısız tek kelime sarf etmeyen Bakan Ertuğrul Günay’a “Kes zevzekliği” diyecek kadar kaba ve küstah.

Tamam, “Giderim ha”yı kişisel bir seçme gibi değil, bir tehdit gibi kullanmakta ve bunu kimilerine “Eeee, gideceksen git be kardeş” dedirtecek kadar da sık yineliyor.

Tamam,  müzikte tartışmasız bir deha ama o dehasının siyaset, siyaset felsefesi, ideoloji gibi bilmediği, hem de hiç bilmediği dallarda da geçerli olduğuna inanmış. O yüzden olsa olsa gülüp geçilecek siyasal inciler, ideolojik eleştiriler yapıyor, ülke ve dünya üstüne benimsenmesini istediği fikirler açıklıyor. Bazan demeçle, bazan tweetle, bazan masa başı sohbetlerinde...

Bütün bunlara rağmen Fazıl Say’ı sanal ortamda linç etmekten hapis tehdidi ile yargıç karşına dikmeye tırmanan tutumun demokrasiyle, özgürlükle açıklanacak, savunulacak hiç bir yanı yok.

Fazıl Say’ın suçu hemen her gün bir çoğumuzun söylediklerini söylemesinden ibaret. Ancak onun dünya çapında bir piyano virtüözü oluşu, başına gelenlerin dünyanın dört köşesinde yankılanacak kadar önemli bir sanatçı oluşu onu günah keçisi haline getiriyor.

Tıpkı 1915’te Ermenilerin başına gelenler üstüne onun söylediklerinin çok daha sertini başkaları dile getirmişken faturanın Orhan Pamuk’a kesilmesi gibi...

Ne çare ki bunda ne Fazıl Say’ın, ne Orhan Pamuk’un yapabilecekleri bir şey yok.

Biri dünyanın en iyi piyanistlerinden biri... N’apsın kötü piyanist olup dikkatleri üstüne çekmekten mi kurtulsun?

Öteki Nobel ödülü ile onurlandırılmış bir romancı. N’apsın, Nobel ödülünü geri mi versin?

Sözün özü: Demokrasi ve özgürlük Fazıl Say’ın söylediklerine de en azından tahammül etmeyi zorunlu kılıyor.

Hiç hoşlanmayabilirsiniz, çok kızabilirsiniz, öfkeden küplere binebilirsiniz ama özgürlükten yana mı olacaksınız öfkenizden yana mı ?

Bu yazıda savunulan da Fazıl Say’ın fikirleri, yapıp ettikleri, tweetleri filan değil: Özgürlük...

Evet o kadar... Demokrasilerin olmazsa olmazı olan özgürlük!..

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"