1 Mayıs geçti. Geride hassas burunların hâlâ duyduğu biber gazı kokusu, ölümü zor da olsa yenen gencecik Kürt kızı Dilan’ın iri kara gözleri ve İstanbul’un valisinin akılla ve vicdanla alay ettiği “Fevkalade orantılı müdahale ettik” cümlesi kaldı…
Ama devlet şiddetini emekçilere reva gören zihniyetle hesaplaşma kapanmadı. Belki bilmiyorlardır. Hatırlatalım: 2014’de de 1 Mayıs var.
Şimdi ülkenin yakıcı gündemine dönelim.
Gündem dediysem ciddi bir gündemden söz ediyorum. O yüzden “yakıcı” dedim. Yoksa milli içki ayran “vecize”sini, ana avrat düz giden mütedeyyin milletvekilini, iki kadın milletvekilinin uçaktaki “günaydın” kavgasını gündem sayıp tartışacak kadar avanak değiliz değil mi?
Dahası, dileyen “PKK çekilirken silahlarını da birlikte götürüyor, olur mu bu” ya da “PKK sahiden çekilecek mi yoksa Türkleri kandırıyor mu” zırvaları ile oyalansın.
Biz sahici gündem üstünde yoğunlaşalım...
* * *
Şimdi…
21 Mart’ta Diyarbakır’da okunan Newroz mesajını hatırlayın.
Hangi cümlenin altını kalın çizdiniz? O mesajın can alıcı vurgusu hangi cümledir sizce?
Bu soruya her birimiz farklı cevaplar verebilir.
Kimileri “Kürtler için Dicle ile Fırat, Sakarya ve Meriç'in kardeşidir” cümlesinde anlatımını bulan barış ve dostluk vurgusunun altını çizer; kimileri “Artık silahlar sussun, sınır ötesine çekilme aşamasına gelindi” cümlesini önemser; kimileri kocaman bir paragraf içinde yer alan “…ezilen mezhepleri, tarikatları ve diğer kültürel varlık sahiplerini…” cümleciğinde AKP ile anlaşan PKK’nin laikliğe karşı bir tavrının ipuçlarını arar; kimileri “Zaman çatışmanın değil, helalleşmenin zamanı”dır cümlesinin somut anlamı üstünde durur; kimileri…
Ben asıl önemsenmesi gereken şu yalın cümleyi öneriyorum: “Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun”.
Bunu önemseyen salt ben değilim ve benim önemsemem çok büyük bir anlam taşımaz. Ama Erbil çarşısından Kandil dağına, İstanbul’daki “Kürt aydını” diye nitelenen arkadaşlarıma kadar çok geniş bir kesim de bu cümleyi öne çıkarıyor.
Bu cümle Kürt siyasal hareketinde çok kilit ve çok keskin bir dönemeci işaret ediyor. Üstelik geri dönüş ve vazgeçme yollarını tıkayan bir cümle bu.
Dağda on yıllar geçirmiş ya da yeni dağa çıkmış “Gerilla”lardan taş atan çocuklara kadar uzanan bir kitle şiddetin dilinden siyasetin şiddetten arınmış diline geçmek zorunda ve bu hiç de kolay değil. Yaşam biçimine dönüşmüş pek çok (yoksa “Bütün” mü demeliydim?) alışkanlığın terk edilmesi ve çok az (Yoksa “Hiç” mi demeliydim?) deney birikmiş bir alana geçilmesi demek.
Bu çapı ve kapsamı muazzam bir dönüşüm…
Kürt siyasal hareketi bir bütün olarak bunu başarabilecek mi?
Zor!..
Ama Kandil’deki özel sohbette Karayılan’ın sözlerinden, Kandil çayırlarında ayaküstü sohbet edebildiğim gencecik kadın ve erkeklere kadar hepsinde “Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun” cümlesinin yutkunarak kabullenildiği değil benimsendiği izlenimi ağır basıyordu. Sınırlı gözlemlerimle bir genelleme yapmak yanıltıcı olabilir. Ama bu gözlemlerin de önemsiz olduğu söylenemez.
Kürt siyasal hareketi çok farklı bir düzlemde etkinlik sürdürmeye hazırlanıyor. Bu farkı sadece “Silahlar susacak, gencecik yurttaşlar ölmeyecek”e indirgemek değişimin ve dönüşümün anlamını sığlaştırmak olur.
Sonuçlarını da…