24 Eylül 2014

Demokratik bir direniş yöntemi: Sivil itaatsizlik

Kimse AİHM kararına bel bağlamasın. Açıktan 'Sizin kararınıza uymuyoruz' denmeden de AİHM kararı hasıraltı edilebilir

Alevi Dernekleri Federasyonu dün İstanbul’da İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde bir protesto eylemi yaptı.

Günün yoğun gündemi içinde kaybolup gidebilir.

Gitmesin.

Federasyonun Genel Başkanı Rıza Eroğlu’nun sözlerini özetlemek yerine en önemli bölümünü aynen aktaracağım.  Bence sabredin ve okuyun:

"…Her şeyden önce hiç kimse inancını değiştirmeye zorlanamaz. Bu anayasal bir haktır ve hakkın ihlali anayasal bir suçtur. Bu nedenle iktidara çağrımızdır: Öncelikle zorunlu din dersleri eğitimden derhal kaldırılmalıdır. Orta öğrenim, imam hatiplere indirgenmekten vazgeçilmelidir. Alevi çocuklarını, inançlarından şüpheye düşüren, Sünni müfredata mahkûm etmekten vazgeçilmelidir. Bugün burada çocuklarımızı okula göndermeyerek tepkimizi dile getirmenin yanı sıra şunu da söylemek istiyoruz ki, bu eylemlerimizi çoğaltarak büyüteceğiz. İktidarınızı rahatsız etmeye devam edeceğiz ve bedeli ne olursa olsun çocuklarımızı din dersleri eğitimine göndermeyeceğiz…"

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) zorunlu din dersleri ile verdiği kesin kararı sanırım duymayan kalmadı. Ardından Hükümet’in aklıselim sahibi sözcüsü rolünü bıkıp usanmadan oynayan, ancak özgül ağırlığı yetmediğinden sonunda hemen hep mahcup olan Bülent Arınç, karara uymak zorunda kalınacağı anlamına gelen birkaç cümle kurdu. Keza Hükümet kanadından “AİHM de kimmiş; içişlerimize nasıl karışırmış” yollu alışıldık efelenmeler gelmedi.

Sadece Başbakan Davutoğlu, AİHM kararını detaylı olarak inceleyeceklerini, bölgenin özelliğinden dolayı, radikal unsurların etki alanında kalınmaması için devlet eliyle verilecek din dersinin gerekli olduğunu düşündüğünü, ama yine de konuyu tartışacaklarını söyledi ve epey ihtiyatlı bir dil kullanmaya özen gösterdi. Sonra da bir “inci” savurdu:  "Bir ateistin dahi din kültürü bilgisi sahibi olması zarurettir".

Bir kere zaruret filan değil sadece yararlıdır; kültürel birikimini zenginleştirmektir. Kendisi açıkladı: İktisat eğitimi görürken Marksizm’i de öğrenmiş. Sahiden öğrenmiş mi bilemem. Bildiğim Marksizm ona zorla öğretilmemiş; sınavda “Anlat bakalım Davutoğlu, Marksizmin değer teorisi nedir” diye bir soru filan da sorulmamış. Dahası bütün bunları ilkokuldan itibaren değil, üniversite eğitimi sırasında öğrenmiş.

*     *     *

Niyetim Davutoğlu ve benzerleri ile polemik yapmak, tartışmak değil. 12 yıllık AKP iktidarında o eşiği çoktan aştık.

AİHM kararlarını izleyen günlerde AKP cephesinden gelen tepkiler, sorunu “Erdoğan usulü” efelenmeyle değil, sündürerek, zamana yayarak, “mış gibi” yaparak çözme (yani çözmeme) eğiliminin ağır bastığını gösteriyor.

Kimse AİHM kararına bel bağlamasın. Açıktan “Sizin kararınıza uymuyoruz” denmeden de AİHM kararı hasıraltı edilebilir. Bunun epey örneği var. Kaldı ki kararına uyulmayan AİHM  para cezası verir. Ödenmezse faiz işler, yine ödenmezse borç daha da kabarır.

Peki sonra ne olur?

Hiçbir şey olmaz. En çok AB ilerleme raporuna bir olumsuzluk notu olarak düşülür.

O kadar…

*     *     *

Şimdi dönün yazının başlarına. Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanının şu cümlesine bir daha bakın: “…bu eylemlerimizi çoğaltarak büyüteceğiz. İktidarını rahatsız etmeye devam edeceğiz ve bedeli ne olursa olsun çocuklarımızı din dersleri eğitimine göndermeyeceğiz…"

Buna demokrasi literatüründe “sivil itaatsizlik” deniyor.

Peki, Türkiye’nin de AİHM’in varlığını ve yetkisini kabul ettiği, dahası evrensel hukuk ilkelerinin ulusal yasalara üstünlüğü ilkesini de benimsediği gerçeğinden hareketle yasalara uymamayı değil tam tersine uymayı zorlamak için sivil itaatsizlik eylemine başvurmak sadece Alevi yurttaşlarımızın görevi, sorumluluğu mu?

Kabul, böyle bir eyleme katılmak, onun yaygınlaşması için çabalamak özellikle okulda çocuğu olan anababalar için kolay değil.

Ancak iktidardaki zihniyetle (hükümetle bile demedim, zihniyetle dedim) mücadele etmenin de kolay yolu yok…

Alevi yurttaşlarımıza destekten söz etmiyorum. Birer yurttaş olarak bu yükü sadece onların sırtına yıkmaya hakkımız olmadığından söz ediyorum.

Haksız mıyım?

Hayır, değilim!..

 

Aydın Engin'in bu yazısı Cumhuriyet'ten alınmıştır.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"