22 Ekim 2010

CHP Diye Bir Parti

CHP de fokur fokur kaynıyor. Ama – en azından henüz- fıkır fıkır hareketli değil. Belirtiler var ama...

Düzenli Tırmık okuruysanız hatırlayacaksınız “Ülke fokur fokur kaynıyor, fıkır fıkır hareketli” denmişti.
CHP de fokur fokur kaynıyor. Ama – en azından henüz- fıkır fıkır hareketli değil. Belirtiler var ama yine de fıkır fıkır bir hareketlilik yok.
Sosyalist soldaki ve solda konumlanmayan ama demokrasi savunuculuğunda da içten  çabalar gösteren aydınlar, yazar çizerler arasında CHP’nin üstüne toptan bir çizik atmak; onu vesayet düzeninin kalkanı, despotik devletin siyasal örgütü bir parti olarak defterden silmek pek yaygın.
Bence bu biraz fazla toptancı, epey öfkeli ve çok aşırı bir tepki.
En azından CHP’yi bir çırpıda silip atmak “Bu neye yarar, neye yarayacak ve sonuçları ne olacak” soruları üstünde sanki fazla düşünülmeden verilen bir yargı.
CHP’nin geçmişinden,  “Devletin kurucu partisi” geleneğinden bugüne aktarılan pek çok kusuru ve sabıkası var. Buna ek olarak çok uzun süren “Baykal dönemi”nin partinin yapısında, kadrolarında, örgüt tabanında yarattığı ağır tahribat var.  Buna da ek olarak halen örgüt üzerinde belirleyici bir gücü olduğunu son bir kaç ay içinde defalarca kanıtlamış, CHP’nin devlet partisi gibi davranmasının simgesine dönüşmüş Önder Sav ve ona sadık ekibi var.
Bütün bunlar CHP’nin üstüne kalın bir çarpı çekmeyi kolaylaştıran etkenler.
Peki bu, bu kadar basit  mi?
CHP’ye sadece tepesinden, tepe yönetiminin dünya görüşünden (ya da dünya görüşsüzlüğünden) bakıp sonra  “CHP olgusu” üstüne toptancı yargılar üretivermek ne kadar sağlıklı?
CHP, tohumları 1967 – 1968 yıllarında atılan, meyvelerini 1973 seçiminin öncesinde ve sonrasında veren bir dönüşme çabası yaşadı. Başında Ecevit vardı. Ecevit’in arkasında Kamil Kırıkoğlu, Selahattin Hakkı Esatoğlu gibi sosyal demokrasinin Marksist kökenini kavramış, CHP’yi bu yönde değiştirme hedefine kilitlenmiş bir ekip vardı.
Dağa taşa “Karaoğlan” yazıldığı, Karaoğlan’ın –mesela- Bandırma mitinginde “Tekelleri kuşatacağız” diye konuştuğu; “Toprak işleyenin, su kullananın” sloganının parti sloganı olabildiği, seçim bildirgesinin “İnsanca, hakça bir düzen” başlığını taşıdığı günler yaşandı ve bu günler toplumun derinliklerinde izler bıraktı.
CHP’yi Carnan Arıtmanlarla, Kemal Anadollarla, Önder Sav, Onur Öymengillerle anmak; İzmir’de PKK konvoyuna taş atan beli açık genç kadını CHP tabanı olarak kavramak ve CHP’yi bu kapsamda yargılamak kolay.
Peki CHP tepe yönetiminde filan yeri olmayan, kendini siyasal konumunu  “sol”da tanımlayan, bugün taşradaki parti örgütünü ele geçirmişe benzeyen küçük müteahhitler ve onların kafadaşlarının dışında kalan,  yoksullardan yana siyasal tavır alma niyetinde, emeği saygın bir değer olarak kavrayan, eşitlikçi ve özgürlükçü bir düzeni savunan ve siyasal tercihini AKP’ye, MHP’ye, DP’ye, BDP’ye değil CHP’ye yönelten yüzbinler var.
Hiç CHP’li olmamış, CHP’ye hiç oy vermemiş bir yurttaş olarak benim “CHP şöyle yapmalı, böyle yapmalı” diye akıl vermek ne haddimdir, ne de öyle bir niyetim var. Ben CHP olgusuna sosyalistlerin bakışının bu kadar toptancı, bu kadar yalınkat olmaması gerektiğine vurgiu yapmaya  çalıştım.
Bu konuyu önemli buluyorum ve o yüzden bu konuda daha bir kaç Tırmık okuyacaksınız...
Ama günlük bu kadar...


 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"