04 Ocak 2012

Caydırıcı bir güç olabilmek...

Sırf test etmek için, sohbetin ilgisiz bir aşamasında soruyu araya...


Sırf test etmek için, sohbetin ilgisiz bir aşamasında soruyu araya sıkıştırdım:
- AB görüşmeleri ne durumda yav?
Yoğun bir çalışmaya mola verilen bir andı. Karşımdaki iki erkek ve bir kadın arkadaş önce boş boş baktılar; sonra biri kekelercesine sordu:
- AB dediğiniz?.. 
Sonra intikal etti ve “Haaaaa, Ab, yani Avrupa Birliği...” dedi ve cümlenin sonunu getiremedi. 
Bırakınız görüşmelerin hangi aşamada olduğunu bilmeyi, AB denince Avrupa Birliği’ni çağrışmayacak kadar konu belleğinin derinliklerine itilmişti; güncel belleğinde kaydı yoktu.
Ben şaşırmadım. Sanırım siz de şaşırmamışsınızdır... Bir zamanlar üstüne ardarda Tırmıklar döşendiğim AB - Türkiye ilişkileri üstüne aylardır tek satır yazmadım. 
Tek ben mi?
Hiç değil. Okuduğunuz gazete(ler)de AB üstüne ciddiye alınır bir yazıya en son ne zaman rastladınız?
*    *    *
Peki, bir başka soru.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yeni Anayasa’ya ilişkin çalışmalar sizce hangi aşamada?
Valla soruyu soran benim ve arşiv karıştırmadan, internette turlamadan, konuyu google’lamadan cevaplayamam.
Ya siz?
*    *    *
Oysa her iki konu da Türkiye’nin yakın (uzak değil yakın) geleceğini belirleyecek önemde, ağırlıkta. Ama biz istesek de istemesek de Kürt sorunu ile yatıyor, onunla kalkıyor; onunla ağlayıp, onunla öfkeleniyoruz.
Kürt sorununu düşünmediğimiz, konuşmadığımız, tartışmadığımız –nadir- zamanlarda da cumhurbaşkanının görev süresi ne zaman dolacak; Abdullah Gül’den sonra Çankaya’ya kim, nasıl çıkacak; çıkan Tayyip Erdoğan olursa, onun yerine kim partinin ve hükümetin başına geçecek sorularından ibaret bir kısır bir gündemleyiz.
*    *    *
Kürt sorununda, kimi iyi niyetliler hükümetin (Arınç’ın ağzından dile gelen) bir kaç ay içinde yeni bir demokratikleşme paketine bel bağlayadursun; yaşadıklarımız, özellikle 35 gencecik yurttaşımızı kendi uçaklarından yağdırılan bombalarla yok eden bir zihniyet ve iktidar anlayışının ülkenin geleceğini kararttığını ve kanattığını gösteriyor.
Pek çok meslektaş, hem de epey farklı siyasal ve ideolojik çizgilerdeki pek çok meslektaş, Recep Tayyip Erdoğan’ın sözcülüğünde belirginleşen tutumu inceden inceye çözümlediler (=Analiz ettiler). Vesayet sistemini, devletin Cumhuriyet’in kuruluşundan beri süregelen resmi politikasını değiştirme iddiası ile işbaşına gelen AKP’nin ve onun “Dediğim dedik, çaldığım düdük” başı  Recep Tayyip Erdoğan’ın “Devleti değiştirmek, dönüştürmek, demokratikleştirmek”  gibi ufuk, çap ve kalibre gerektiren bir hedef yerine, “Devleti ele geçirme, kendileri devlet olma” hedefinde demir attığını sergilediler.
*    *    *
Bilinmedik, gözlenmedik bir yargı ileri sürmedim.
Marifet AKP’ye ve onun başkanına “teşhis” koymakta değil, caydırıcı bir güç olabilmekte, oluşturabilmekte...
Siyasette, yargıda, devletin ekonomi, çevre, enerji politikalarında AKP’nin de, CHP’nin de, MHP’nin de karşısına dikilecek caydırıcı bir güç oluşturmakta, oluşturabilmekte.
İş nutuk atmaya gelince “Literatürde varsa Dersimliler'den özür diliyorum” deyip ardından dağa çıkan Kürt çocuklarının “kandırıldıkları için dağa çıktıkları” yalanına ve masalına bizi inandırmaya kalkışan ve ne Dersim için, ne Kürtler için tek bir adım atmayan AKP’yi caydırabilecek...
Dersim özrü üstüne Başsbakanın karşısına dikilip “Literütürde var efendi! Mesela Almanya, Yahuduilerden de, Polonyalılardan da, Çinginelerden de özür diledi” diye kükreyeceğine, “Sen bu gidişle Ermenilerden de özür dilersin” cevherini yumurtlayan CHP’yi caydırabilecek...
Uludere’de bomba olup Kürt çocukların üstüne yağan gücü aklamak için pervasız cümleler kuran MHP’yi caydırabilecek bir güç oluşturmaktan söz ediyorum. 
Ve önümüzdeki Tırmıklarda bunu bir kaç kez daha yineleyecek, tartışmaya çalışacağım...
*    *    *
Biliyorum, “Bu partileri saydın ama BDP’ye hiç değinmedin” diyen iyi ya da kötü niyetliler çıkacak.
BDP’nin zikzaklarını gözardı eden yok. Ama bu kadar basınç ve saldırı altında zikzaklar, öncelikle ele alınmayı haketmiyor.  Türk milliyetçiliğine karşı Kürt milliyetçiliğine savrulmadan, bu ülkenin senin gibi, benim gibi çocuklarından, yurttaşlarından biri olduğunu unutmadan sesini yükselten BDP’li pek çok arkadaşımızla omuzdaşlacağımız günlerdeyiz.
En iyisi ben susayım ve fakat siz yazının burada bitmediğini bilin. Çıkın şu Tırmık’tan ve yazının devamını BDP milletvekili Gültan Kışanak’ın sesinden tamamlayın:
Yani şu linki tıklayıverin...
Haydi ve şimdi...

İşte Gültan Kışanak'ın Meclis'teki 'Uludere' konuşması... İzlemek için tıklayın.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"