13 Mart 2021

Bu mavrayı ben değil, devlet yazdı

Devlet otoritesi çiğnendi, milletin yüzde 99,9'ununun kesin ve candan desteğini elinde tutan, sırtında hisseden yüce AKP reisinin itibarına kesin ve hain bir terör saldırısıydı bu...

Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanlığı forsunda her biri bir yıldızla simgelenen, tarih boyunca kurulmuş 16 Türk "devleti"ni batırdıktan sonra elde kalan sonuncu ve 17'nci yüce Türk devleti bu haftanın ilk günü çok büyük bir tehlike geçirdi; çok ciddi bir beka sorunu yaşadı.

Ama AKP Reisi ve Cumhur'un Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, onun ülkenin iç güvenliğini emanet ettiği Süleyman Soylu'nun ve Reis'in eski hasmı, şimdiki yakın dostu, desteği, koltuk değneği, iktidar ortağı Devlet Bahçeli'nin basiretli çabaları ile o zorlu günden yüce devletimiz kazasız belasız, kusursuz, hasarsız çıkmayı başardı.

8 Mart 2021 Pazartesi gününden söz ettiğimi sanırım hepiniz anladınız.

Hain saldırı İstanbul'un yüce devletimiz açısından her zaman sorunlu hatta zararlı insanların yaşadığı Cihangir semtinin bir parçası sayılan Sıraselviler Caddesi'nde başladı. Tehlike büyüktü. Çünkü bu kez görece sakin, efendi, şiddetten uzak duran "errrkekkk"ler eyleme hemen hemen hiç katılmadı. Buna karşılık gözü dönmüş, terörist, Reis'in 18 yıllık iktidarında tam 15 bin 557 erkeği acımasızca öldüren kadınlar sokakları doldurmuştu.

Küresel salgın koşullarında iki kişi arasında en az 1,5 metre mesafe bulunmasını ve mutlaka maske takılmasını öğütleyen yüce AKP Reisi'ne nispet yaparcasına Sıraselviler Caddesi'ni kadınlar lebaleb doldurmuşlardı.

Maskeleri bile karanlık hesaplarını açığa vuruyordu. Yüce Türk devletinin, devletimizin temel dayanağı olan kutsal aileyi tahrip, hatta yok edecek sloganlar maskelere özenle işlenmişti.

Nazan Özcan

(Fotoğrafta bu maskelerden birini görüyorsunuz. O maskeyi taşıyan kadını iyi tanırım. Çarık gibi dili olan ve devletimiz için kesinlikle tehlikeli olan ve zıplamalara doymayan bir gazetecidir. Bana inanmazsanız Tuğrul Eryılmaz kardeşime sorun. O da iyi tanır.)

Hem küresel salgın daha da yayılmasın, hem de mutlu, mesut, şen ve esen yaşayan milletimizin huzuru bozulmasın diye 8 Mart günü her türlü yürüyüş, toplantı, miting, basın açıklaması dümeniyle yıkıcı eylem yasaklanmışken ve bu hem kudretli Süleyman Soylu hem de basiretli, dirayetli devlet adamı İstanbul Valisi tarafından açıkça ilan edilmişken o kadınlar yellim yepelek, salkım sepelek, çengi çigan yürüyüşe geçtiler.

Üstelik yürürken "Tayyip kaç kaç kaç, kadınlar geliyor", "Zıpla, zıpla zıplamayan Tayyiptir" gibi son Türk devletinin itibarını ayaklar altına alan sloganlar söylediler ve belli bir ritmle zıpladılar.

Kadın denen narin yaratığa hiç yakışmayan bu zıplamalar sırasında eteklerini pervasızca savurdular, memelerini salladılar, kalçalarını kıvırdılar. Kutsal aile bir kez daha ağır yara aldı, ahlâk çöktü.

Gel gör ki bunlar o terörist kadınların umurlarında bile olmadı. Polisin yumuşacık coplarını, şefkatli kalkanlarını, mis kokulu biber gazını filan iplemeyip Sıraselviler'den Karaköy'e kadar yürüdüler.

Devlet otoritesi çiğnendi, milletin yüzde 99,9'ununun kesin ve candan desteğini elinde tutan, sırtında hisseden yüce AKP reisinin itibarına kesin ve hain bir terör saldırısıydı bu.

Elbette cevapsız kalmayacaktı ve kalmadı.

Son Türk devletinin "Olamaz böyle vakalar – Türk polisi yakalar" özdeyişine uygun olarak aynı gecenin ileri saatlerinde yüzleri maskeyle kapalı olmasına rağmen polis kameralarından kaçamamış zıplayan kadınlar dikkatle taranıp saptandı. Aynı ritmle zıplamaları saptanmaları için yeterliydi. Güvenlikçi devletin en gelişkin teknolojiyle donanmış polisleri yüz tarama sistemlerini kullanarak elebaşı kadınları bellediler, sabahın köründe evlerini basarak yakaladılar, gözaltına aldılar.

Dünya alem devletin temellerine dinamit koymaktan başka hedefleri olmayan bu FETÖ'cü, PKK'lı, DHKP-C'lı, LGBTİ+'cı ve tabii aşırı ahlâksız kadınları şimşek hızıyla saptayıp derdest eden Türkiye devletinin güvenlik güçlerini bir kerre daha tanıdı ve tabii bir kerre daha kıskandı…

Gözaltına alınan kadınları tutuklayabilecek yasa maddesi bulunamadığı için, uygun bir kanun maddesi ve hukuki gerekçe bulununcaya kadar hepsini yurtdışı yasağı ve her hafta karakola gidip imza koyma zorunluğu getirip salıverdiler.

Böylece derin bir soluk aldık. Son Türk devleti ve vatanımızın bekası kurtuldu.

Kurtaranlara minnet borcumuzu seçim sandığında ödeyeceğiz artık…

* * *

Cihangir – Karaköy hattında bu beka mücadelesi verilirken, İstanbul'un bir başka semtinde bir başka kahramanlık destanı yazıldı. Bakırköy'ün kalbi sayılan, her zaman kalabalık olan, her zaman sivil ve üniformalı polislerin devriye gezdiği büyük meydanda, Halk TV ekranlarında kin ve nefret kusan AKP ve MHP önderlerinden farklı düşüncelere sahip olmak gibi ağır bir suçu işleyen, TV konuşmalarında bu suçu pervasızca tekrarlayan terörist Levent Gültekin'e ilk etkili uyarı yapıldı ve şimdilik sağ elinin parmağı iki yerinden kırıladı, orası burası iyice morartıldı.

Asıl göz yaşartıcı olan yüce Türk devletinin "uluyan güçleri" bu korkunç canavar adama sadece ve sadece 25 kişiden ibaret bir ekiple ders verdiler.

Tabii Levent Gültekin'e tekme tokat ders veren yiğitleri saptamak hiç de kolay değil. Bugün beşinci gün ve henüz tosunlardan bir teki bile, bırakın yakalanmayı, saptanmış değil. Zaten acil bir olay değil. Aceleye gerek yok. Nitekim valisinden İçişleri Bakanı'na ve Başbuğ'a ve yüce Reis'e kadar herkes susuyor.

25 dolayında "uluyan tosun"un gözlerini kırpmadan gerçekleştirdikleri bu kahramanca eylemi tasarlayan, emrini veren, desteğini esirgemeyen, kılını kıpırdatmayan devlet büyüklerimize minnet borcumuz var.

Bu minnet borcumuzu da seçim sandığında ödeyeceğiz artık…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"