O uğursuz Cuma akşamüstünün üstünden 27 ay geçti. Hrant Dink’i aramızdan çekip alan cinayetin tetikçilerinin yargılanmasının 9. duruşması da yapıldı.
Sonuç: Sıfıra –neredeyse- sıfır, elde var – neredeyse- sıfır.
Dokuzuncu duruşma insanı sadece öfkelendirecek saçmalıklarla geçti. Bundan sonraki duruşma 5 Temmuzda. Tam 65 gün sonra.
Belleğinize not edin: Kalıbımı basarım ki 5 Temmuz akşamı da bu yazının bir benzerini yazacağım ve yine öfkeden mideme kramp girecek...
Ne oldu dünkü duruşmada?
70’lı yılların en kanlı günlerinin ve 12 Eylül cehenneminin kara ünlü polis şeflerinden Şükrü Balcı’nın oğlu, babasına özenmiş, yalnız yanlış tarafta durmuş, bir bar kapısında güvenlik görevlisini çekip vurmuş, cinayet hükümlüsü olup hapse girmiş. Silivri hapishanesine koymuşlar. Koğuşundaki başka hükümlülere hava basmış. Koğuş arkadaşları onu “Üst düzey kişilerle ilişkisi vardı” diye tanımlıyorlar. “Nerden anladınız” sorusunu “Önemli kişilere mektup yazıyordu. Bizim aramızda itibarlı biriydi” demişler. “Neden itibarlı” sorusuna verdikleri cevap ise fıkra değerinde: “Okumuş adamdı!..”
Besbelli ki koğuşundaki “sıradan” katilleri etkilemek için Şükrü Balcı’nın oğlu becerebildiği kadar hava basmış. Koç Holding’in başdanışmanı olmuş, Tayyip Erdoğan’ın mali danışmanı olmuş, Adalet Bakanlığının bilmem nesi olmuş, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın aile dostu olmuş (Bak bu olabilir işte), herşeyden haberdar, gizli ilişkileri bilen ve birçok gizli olayın içyüzü kulağına fısıldanan önemli bir adam olduğuna koğuş arkadaşlarını inandırmış. Hava basarken sonunda endazeyi kaçırmış ve “Hrant Dink’i Ogün Samast vurmadı. Başkası vurdu. Onun üstüne yıkıyorlar. Bana bunu İstanbul Emniyet Müdürü Cerrah söyledi” demiş. Mahkeme de bu “tanıkları(!) ciddiye alıp karşısına dikmiş ve ifadelerini almış.
Yani bozacının şahidi şıracılar ne hikmetse 9. duruşmayı işgal etmişler...
Dünkü duruşmanın özü özeti bu...
Zaten bildiklerinizi niye yineledim?
Saçmalığı hep birlikte bir kez daha görelim diye...
Hrant Dink’i arkadan yaklaşıp sinsice, kalleşçe vuran “milliyetçi” yiğit belli: Ogün Samast. Onu bu pis işe yönlendirmekte görev alanlar da belli: Yasin Hayal ve Erhan Tuncel.
Yani tartışılan tetiği kimin çektiği filan değil. Tartışmayı yeniden bu noktaya çekmeye çabalayanlar olsa olsa utanç verici bir “karartma operasyonu”na bilerek bilmeyerek alet olanlardır. O yüzden dünkü duruşma adaletin biraz daha geciktirilmesine yol açan bir vodvilden ibaretti.
Kimse Hrant Dink’i öldüren merminin çıktığı silahı tutan eli merak etmiyor. Bu belli. Onun sıradan suç ortaklarını da merak etmiyor. Onlar da belli.
Cevabı merak edilen soru pek yalın:
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, Eski Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, İstanbul İstihbarat Şubesi eski müdürü Ahmet İlhan Güler ve... Ve dönemin Trabzon Jandarma Alay komutanı Albay Ali Öz ne zaman Dink Davası duruşmasında yargıçların önüne çıkacaklar?
Onları tanık ya da sanık olarak yargıçların karşısına dikmeden Hrant Dink davası akması gereken yatakta akmayacak; olsa olsa “lumpen proletarya” kavramını alınlarının akıyla hakeden üç beş Silivri mahkumu ya da tutuklusunun ifadeleri ile bizleri oyalayacaklar.
“Gecikmiş adalet, adalet değildir” diyen hukuk bilgesinin kemikleri sızlıyordur ve Hrant Dink cinayetinin olanca çıplaklığı ile aydınlatılmasını isteyenlerin öfkeden midelerine kramp giriyordur...
Siz bu yazıyı okuyadurun, ben evin ecza dolabından bir mide ilacı bulmaya gidiyorum...