Tayyip Erdoğan’ın şu çılgın projesi üstüne bugünden sonra seçime kadar tek satır yazarsam namerdim.
Bugün de uzun uzun yazacak değilim.
Bir kere anladığım bir konu değil. İyi midir, kötü müdür; iyiyse kötü yanları nedir, kötüyse hiç mi iyi yanı yoktur ? Ne bileyim. Bilgisine güvendiğim tanıdıklarım, dostlarım var. Onlara sorarım. Ama bugün değil, yarın da değil. Seçimden sonra, o da yeterli bir boş vaktim olursa sorarım.
Hayır, “Tayyip Erdoğan gündemi saptırmak için bu projeyi ortaya attı” gibisinden ezberlenmiş bir yargım yok. AKP kurmaylarının bir odaya doluşup, “Abi, güncel sorunları tartışırsak bizi yaralayacaklar, tartışma düzlemini gelecekteki projeler üstüne çekelim de şu seçim kampanyasında biraz soluklanalım” gibisinden kararlar aldıklarını söylemek fazla ucuz bir yaklaşım.
Kanımca Tayyip Erdoğan bu projeye sahiden inanıyor; önemsiyor; herkesin de kendisinin ufkuna (=vizyonuna) hayran kalacağını sanıyor. Öyle ya daha düne kadar ülkenin “zencilerinden” biriyken şimdi tek başına üçüncü kez iktidar olacak bir siyasi hareketin en tepesinde yer alan, “Dediğim dedik, çaldığım düdük” diyen ve sahiden de bunu diyebilecek konumu elde etmiş birinin “Bu memlekette mimarlık da, şehir planlamacılığı da, ulaşım planlamacılığı da, nüfus planlamacılığı da, istihdam politikaları saptamak da, çevre sorunları da, deprem uzmanlığı da, yerüstü ve yeraltı bilimlerinin her dalı da benden sorulur. Ben ne dersem o olur” diyecek bir ruh haline ulaşmasına pek de şaşmamak gerek...
Ama biz kendi tartışmamıza bakalım.
Seçim arifesinde çok çok uzak yarınlarda yapılıp edilecekleri değil; yarından tezi yok çözülmesi gereken, çözülmezse ülkeyi için için kanatmaya devam edecek, yurttaşları acılara boğacak, demokrasiyi çıkmaz sokaklara sürükleyecek sorunların nasıl çözüleceğini tartışalım.
Yani...
Yani seçilecek yeni Meclis’ten nasıl bir Anayasa çıkacağını ve bu Anayasanın kimlerin katılımıyla çıkacağını tartışalım.
Bizden oy isteyen parti ve kişilerin (Bağımsız adayları kastediyorum) nasıl bir Anayasa istediklerini bize açıklamalarını isteyelim.
Yani Kürt sorununun (“Kürt yurttaşların sorunlarının” değil, Türkiye’nin Kürt sorununun) kansız ve adil bir çözüme nasıl kavuşturulabileceğini tartışalım. Etkin kökenleri Türk olmayan yurttaşların kendilerini eşit haklı yurttaş hissedebilmelerinin yolu yöntemi üstüne kafa patlatalım.
Bizden oy isteyen parti ve kişilerin (Bağımsız adayları kastediyorum) bu sorunun çözümü için ne önerdiklerini sorgulayalım.
Yani devletin yoksullara nasıl yardım edeceği üstüne önerilere değil devletin sosyal devlete dönüşmesi üstüne kimin ne önerdiğine kulak verelim ve sadece buna kulak vereceğimizi onları açık seçik belli edelim...
Bizden oy isteyen parti ve kişilerin (Bağımsız adayları kastediyorum) bu konuda ne düşündüklerini sorgulayalım.
* * *
Yani, 12 Haziran’da sandık başına yukarıda “yani”lerle başlayan paragraflardaki sorulara ve sorunlara cevap alarak gidelim. “İki yarım ada, bir ada” projesi üstüne destekleme ya da köstekleme gevezelikleri ile önümüze çıkanlara omuz silkip geçelim...
Çok öğüt veren ukala bir yazı mı oldu?
Belki haklısınız.
Peki. Ben öyle yapacağım.
Sizin ne yapacağınız da size kalsın...