18 Ekim 2021

Birinci tekil şahıs ve Kılıçdaroğlu

Son günlerde Kılıçdaroğlu’ndan gelen çağrılar paniği artırdı ve artık susamaz hale geldiler.

Bir süredir, hem de epey bir süredir CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu konuşmalarında birinci tekil şahıs kullanıyor. Ondan aşağı yukarı şöyle cümleler duymaya başladık:

- Fakirin hakkını onlara yedirmem… Yarınn bunların hepsinin hesabını soracağım… Sen padişah değilsin; meydanı sana bırakmam…

Sizi bilmem ama başlangıçta ben bu üslûbu yadırgadım. Ama tutup koskoca ana muhalefet partisinin genel başkanına “Böyle konuşmamalısınız efendim. Genel başkanların ağırlığı vardır. Onlar ‘biz’ diye konuşurlarya da "Parti bir birey değil, kurumdur. Birinci tekil şahısla konuşmak tuhaf kaçıyor" diye akıl öğretecek, saygısızlık yapacak değildim.

Nitekim yapmadım da.

Buna karşılık ittifak kurduğu İyi Parti’den birileri bu üslûptan rahatsızlık duyduklarını ayan beyan etti. Ama Kılıçdaroğlu umursamadı, Bu alışmadık üslûpla konuşmaya, demeç vermeye, açıklamalar yapmaya devam etti.

Kendi aramızdaki tartışmalarda  bunun parti organlarında konuşulmuş, karara bağlanmış yani tercih edilmiş bir "üslûp“ olduğunu düşündük. Ama neden böyle bir tercihte bulunduklarına, bunun ne gibi bir sonuç vermesini umduklarına  akıl erdiremedik. "Kaç yılın CHP’si bu. Vardır herhal bir hikmeti“ deyip şakaya vurduk.

Valla sahiden de varmış bir hikmeti.

Son günlerde Kılıçdaroğlu  hem üslûbun sertliğinde el vükseltince, hem de AKP’lilerin anlayacağı üslûpta ısrar edince önce kahve dövücünün "hık“ deyicileri kükredi; ardından bizzat kahve dövücü (gazeteci dövücü… Muhalif dövücü… Kürt dövücü… Öğrenci dövücü…Yoruldum, siz devam edin) narayı bastırdı…

*   *   *

Aslında AKP tepelerinde ilk panikleme Kılıçdaroğlu’nun "HDP yasal bir partidir ve Kürt sorununu onunla çözebiliriz“ dediği gün başladı. AKP’nin "ince siyaset“ten iyi anlayan, zaten siyaset diye de bunu anlayan kurmayları ve tabii Reisleri.  "Bu sözler ya bir seçim işbirliğine yol açarsa, ya HDP de millet ittifakının cumhurbaşkanı adayını desteklerse…. O zaman Reis’e yol görünür. Reis’e yol görünürse bize haydi haydi yol görünür“ dediler. Ama o günlerde bir demeç polemiğine girişmek yerine susmayı yeğlediler.

Ancak son günlerde Kılıçdaroğlu’ndan gelen çağrılar  paniği artırdı ve artık susamaz hale geldiler.

Kılıçdaroğlu o alışılmadık üslûbu "abinizin amcanızın“ gibi hitap sözcükleri ile zenginleştirerek devletin bürokratlarına seslendi:

"Siz Erdoğan ailesinin değil, bu devletin şerefli memurlarısınız. Kamil akla gelmeniz için, Kılıçdaroğlu abinizin, amcanızın bu size son çağrısıdır. (….) 'Emir almıştım' diyerek bu kirli işlerden sıyrılamazsınız. Size kanun dışı ne yaptırılıyorsa pazartesi itibarıyla durun. Bu illegal paralel sistemlerden elinizi eteğinizi çekin" 

İlkin AKP Grup Başkan Vekili Mahir Ünal narayı patlattı.  AKP’nin kurucu kadrosu Reis tarafından birer ikişer tasfiye edilince kendisine gün doğan “İlahiyat mezunu strateji uzmanı”  Mahir Ünal, Kılıçdaroğlu’na  “stratejik(!)” bir tehditle cevap verdi:

"…Bak bayım bu tür sufle tehditleri 11 yıldır yapıyorsun. Ateşle oynuyorsun. Şunu unutma, biz tiyatro diye itibarsızlaştırmaya çalıştığın 15 Temmuz cehenneminden çıktık. Kimi tehdit ettiğine dikkat et."

Vay vay vay…

Sufle tehditleri” gibi Türkçeyi katleden hatalarla oyalanmayalım. Adam harbiden “Ateşle oynuyorsun” diyor.

Demek devlet memurlarına “Sizlere kanun dışı ne yaptırılıyorsa durun” deyince ateşle oynamak oluyormuş.

Bu tuhaf tehdidin  anlamı çok açık: “Memurlar size yasa dışı işler yaptırırsak itiraz etmeyin.”

Konu Mahir Ünal’ın tehdidi ile sınırlı kalsaydı belki bu yazı yazılmaz, Kılıçdaroğlu da bir kez daha yinelemek zorunda kalmazdı.

Ama Afrika gezisi öncesi  gazetecilerin sorularını cevaplayan Sultan 1. Recep Tayyip Erdoğan  memurları kanunsuz işler yaptıranlara karşı uyaran Kılıçdaroğlu’na  duyduğu sınırsız öfkeyi dışa vurdu.

Reis şöyle buyurdu:

“… Bu açıklama CHP zihniyetinin vesayet zihniyeti olduğunun açık bir itirafıdır. Bürokrasiyi özellikle seçilmiş hükûmete karşı çıkmaya davet etmek vesayet çağrısında başka bir şey değildir….”

İyi de Kılıçdaroğlu memurlara  hükûmete karşı çıkmaya çağırmamış, “Size kanunsuz iş yaptırmaya kalkılırsa durun” diyerek uyarmıştı.

Reis bundan niye rahatsız olmuş dersiniz?

Rahatsız olmuş, hatta öfkeden köpürmüş ki sözlerinin sonuna “Kasımpaşa ağzı”yla bir cümle ekledi:

- Sen nasıl olur da bu ülkenin memurlarını tehdit edersin? Sen kimsin ya?

(Cümlenin sonundaki “ya”yı yav diye okudunuz değil mi ?)

*   *   *

Kılıçdaroğlu bu Kasımpaşa ağzı “Sen kimsin ya” hitabına aynı üslûpla, “Sen benim kim olduğumu bilmiyor musun lan” filan gibi bir cevap yerine Reisi ve tayfasını öfkeden paniğe kadar sürükleyen cümleyi yinelemekle yetindi, “Kim fakir fukaranın hakkını yerse karşısında olacağım, yanında Erdoğan dahi olsa” dedi…  Bana da aylardan, yıllardan beri “AKP Reisi ve adamlarıyla lâf yarışına girmeyi muhalefet sanıyorlar” diye eleştirdiğim Kılıçdaroğlu’na “Bu üslup isabetli oldu Kemal bey”  demek düştü.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim