Bundan tastamam 59 yıl önce, meslek büyüğüm, ustam Çetin Altan o günkü (Aman dikkat, "bugünkü" değil "o günkü") Akşam gazetesindeki köşesinde bir yazı yayınladı. Sadece başlıktan ibaret bir yazı:
"Bugün canım yazı yazmak istemiyor !"
O kadar.
Köşenin geri kalanı boş, bomboş, bembeyaz...
Günlerce, haftalarca konuşulan bir "anıt yazı" oldu. Biz tıfıl gazeteciler hayranlıkla kıskançlık arasında gittik geldik. Yazının gücü üstüne dersler çıkardık.
Bugün nedense benim de canım yazı yazmak istemiyordu. Sadece başlıktan ibaret, "Bugün canım yazı yazmak istemiyor" diyen bir başlık ve geri yanı bomboş bir ekrandan ibaret bir Tırmık yazmayı tasarladım.
Yeniler "Bu ne bu" diyeceklerdi, eskiler "Taklit bu. Çetin Altan'ın o ünlü yazısını taklit etmiş".
Gülüp, omuz silkip cevaplayacaktım:
- Yanlış. Taklit filan değil. Ustamın yazısını olduğu gibi aktardım. Çünkü aynı ruh halindeyim...
Biliyorum, yine ısrar edecekler, “Taklit işte, taklit” diyeceklerdi.
Yine gülecek, omuz silkip cevaplayacaktım:
- Tut ki taklit ulan. Taklit ettiysem mesleğimizin en iyilerinden birini, ustalarımdan Çetin Altan'ı taklit ettim. 12 Mart karanlığında Maltepe Askeri Hapishanesi’nde birlikte volta atma onuruna eriştiğim Çetin Altan'ı...
Sonra tek başlıktan ibaret Tırmık'ı T24'e yollayacak ve canımın alabildiğine sıkıldığı anlarda yaptığımı yapacak, şiire sığınacaktım.
Kemal Özer'e, İsmail Uyaroğlu'na, Hasan Hüseyin'e, Turgut Uyar'a, Nazım Hikmet'e...
Evet, şiire sığınacaktım ama gerek kalmadı, şiir bana geldi.
Bir şair, Mehmet Saraç yolladı.
Tanışmıyoruz. Şiirlerini de bilmiyorum (sanırım benim kusurum).
Şair imdadıma yetişti, bana şiir yolladı.
Bugünkü Tırmık'ı o yazdı.
Buyrun.
* * *
Asker cepheye gider;
Bir ki
Bir ki
Bir ki
Kıtaa dur!
Siperleree!
Asker cepheden döner;
Ki bir
Ki bir
Ki bir!
Kıtaa dur!
Sağdan say;
Bir!
Bir!
Eksik var komtanım!