13 Nisan 2012

'Bir Şeyler' Kıpırdıyor

Dün, hani şu “28 Şubat gözaltıları”nın patladığı günün akşamüstüsü, telefon çaldı. Açtım. Ne kanalın adı lazım, ne telefondaki meslektaşın adı...

 

Dün, hani şu “28 Şubat gözaltıları”nın patladığı günün akşamüstüsü, telefon çaldı. Açtım. Ne kanalın adı lazım, ne telefondaki meslektaşın adı, harbiden söze girdi:

- Engin bey, şu 28 Şubat gözaltı furyası...  Bütün bunların AKP’nin oyalaması olduğunu anlatacak bir program tasarladık. Katılırsınız değil mi?

Yutkundum.

Yutkunmasam herhalde ağzımdan ağır bir lâf çıkacaktı.

Tamam biliyorum, evde telefon başımda oturup “Acaba bugün beni hangi kanal çağıracak” diye bekleyen, kimi kadın kimi erkek, bazı “zatlar” var.  Ben onlardan değil, onlara ifrit olanlardanım. Söylenecek lafım varsa giderim, yoksa akşamımı ve gecemi televizyonlara armağan etmeye hiç niyetim yok.

Ama bu kadar “harbi”, bu kadar “fütürsuz” ve bu kadar “dangalak” olanına ilk kez rastladım. Takım programı “programlamış”. Neredeyse önümüze söylememizi istediklerini yazılı olarak koyacaklar...

Yutkundum ve:

- Gelirdim, hem de seve seve, ama bu akşam karımla diskoteke gidip dansedeceğiz, dedim.

Dalga geçtiğimi bile anlamadı ve:

- Anlamadım, dedi.

Bana da:

- Biliyorum, deyip telefonu kapatmak kaldı...

*    *    *

Oysa işin şakaya gelen yanı yok.

Bir şeyler” kıpırdadı.

Önce Ergenekon davaları, savcıların beceriksize sulandırdıkları ama yine de yaşamsal önemini yitirmeyen Ergenekon davaları. Ardından yaşayan iki 12 Eylül elebaşısı. Ardından 28 Şubat’ta sahte andıçlar yazıp yayınlatacak kadar küçülmeyi bile göze almış, zekasının “çevik” olmadığı besbelli bir dört yıldızlı general ve Batı Çalışma Grubu’ndaki takımı...

Gel gör ki...

Gel gör ki 12 Eylül’ün hazırlığında kanlı roller üstlenmiş faşist elebaşılar sıraya girip müdahil olma yarışına katılıyor; 12 Eylül’ün sillesini hem de çok ağır yiyenlerde bir nazlanma, bir gönülsüzlük. Hemen hepsinin dilinde “Bir şey çıkmaz bunlardan”  nakaratı.

Ne çıkacağını bekliyorlardı acaba?

AKP’nin bir devrim mahkemesi filan kuracağını mı?

Yoksa canlarını sıkan, yakında kendileri bir devrim mahkemesi kuracaklardı da AKP’nin elini çabuk tutup işin tadını kaçırması mı?

Oya Baydar’ın T24’deki son yazısının altına genç bir hanım yorum döktürmüş. Tek cümle: “Sivil faşizm 12 Eylül faşizmini yargılayamaz”

İyi öyleyse, yat kulağının üstüne rahat rahat uyu. 12 Eylül’ün hesabını “Devrim”den sonra sorarsın artık.

*    *    *

Harcıalem bir deyimle: Su 100 derecede kaynar!.

Ama ısıtırsan !..

Isıtmayı başkalarından beklemezsen; ısıtanlar varsa ya da ısıtır gibi görünenler varsa, dudak bükeceğine ateşin altına üflersen su 100 dereceye ulaşır ve buharlaşır.

Suya 37 dereceye çıkaranlar, ardından omuz veren yeniler gelince 63 dereceye çıkartanlar, ardından soluğu kesilse bile yılmayıp, bıkmayıp 74 dereceye ve...

...Ve 99 derecede bile suyun buharlaşmadığını görüp vazgeçmeyecek inada sahip olanlar, yalnız onlar, yani geleceğin adım adım örüleceğini bildiğinden ateşi üflemeye devam edenler...

Sosyalizmin tarifi bu değil.

Ama sosyalistin, devrimcinin tarifi işte tam da bu...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"