Valla ben farkında değildim; meğer ortalık toz dumanmış. Toz duman ağırlıklı olarak internet ortamında, ama ucundan kıyısından da olsa dini referansları ağır basan kağıt gazetelerin satır aralarında, köşe paragraflarındaydı. Bugünkü Tırmık’a giriş sayılacak dünkü yazıyı yazdığımda bu kadar
ayan beyan olacağını ummuyordum.
Yanılmışım.
Dün AKP koalisyonunun Nakşibendi kanadının gazetelerinden Yeni Şafak’ta Özlem Albayrak (Bu soyadı bana yabancı değil ama neredendi çıkaramadım!?) eşyayı adlı adınca çağırdı: “Varlığının emareleri, dost meclislerindeki, telefon sohbetlerindeki, meslektaş ortamlarındaki fısıltılarla kulaktan kulağa aktarılıyordu ve sonu hayr olmayan her haber gibi, ortalığa dökülmesi için uzun zaman beklemek gerekmedi. AK Parti ve cemaat arasında baş gösterdiği ya da baş göstermesine ramak kaldığı düşünülen çatlak/ayrışma ihtimalinden sözediyorum...”
Kendi gözlemlerinden de öte Fetullah Gülen’in Başbakan Erdoğan’a geçmiş olsun dileğinde bulunmadığı gerçeğinin altını kanıt olarak çizen Özlem Bayraktar’ın yazısının devamı “Amman haaaa, aklınızı başınıza toplayın” makamında sürüp gidiyor...
Aynı gün (yani dün) Taraf’ta Yıldıray Oğur da aynı konuya eğiliyor ve onun yazısı da “Saçmalamayın yok öyle bir şey” makamında yürüyordu.
Yani ateş bacayı sarmış, benim haberim yokmuş...
* * *
Gerçekten de epey zamandır epey alâmet belirmişti.
Örneğin Milli Gazete’de yazan Mehmet Şevket Eygi’nin satırları... Ekzantrik Müslüman Eygi, 23 Kasım’da "Temel Kurumlarda Kadrolaşma" başlıklı bir yazı döktürdü. Temel kurumlarda
Cemaat örgütlenmesinden ve Cemaat mensubu olmayan “Müslümanlara” fırsat tanınmamasından yakınıyordu.
Yazıdan bazı can alıcı satırları aktarıyorum:
“...Başta polis, yargı, eğitim, üniversiteler, Diyanet olmak üzere devletin temel kurumlarında hızlı ve hummalı bir kadrolaşma faaliyeti yürütülmektedir. Bunu halk oyuyla seçilmiş mevcut iktidar mı yürütmektedir? Büyük ölçüde hayır... Adına ‘
Teşkilat’ diyeceğim, o yürütüyor...... Benim tanıdığım beş vakit namaz kılan çok vasıflı ve ehil nice yargı, eğitim, emniyet, üniversite mensubu kimseler şu anda büyük infial içindedir. Biz Müslüman olduğumuz halde, şu veya bu cemaat mensubu olmadığımız için dışlanıyoruz diyorlar. Ümmet bütünlüğünü, Ümmet çeşitliliğini inkar ederek, sadece
cemaat veya
Teşkilat militanlığı ve holiganlığı ile doğru dürüst hizmet etmek mümkün değildir....”
Mehmet Şevket Eygi iki hafta sonra eleştirisinin şiddetini daha da artırdı. 7 Aralık’ta “Sitem” başlıklı yazısında
cemaat’a daha sert yüklendi:
“...Siz, ‘Sizden olmayan’ Müslümanlara; hahamlara, papazlara, patriklere, piskoposlara, pastörlere, monsenyörlere, zangoçlara ettiğiniz kadar itibar etmiyorsunuz. Onlarla diyalog yapıyorsunuz ama sizden olmayan Müslümanlarla yapmıyorsunuz. Ramazanda lüks ve ihtişamlı iftar ziyafetleri tertiplediniz ve bunlara bazı hahamları, papazları, patrikleri de çağırdınız...... Beş yıldızlı lüks ve israflı, sefahat ve fuhuş mahalli otellerde iftar ziyafeti vermek Kur'ana, Sünnete, Şeriata, hikmete uygun mudur? O oteller içki dolu. O otellerde domuz eti yeniliyor...”
Bunlar ağır eleştiriler. Ancak
Cemaat’a yakın kalemler görmezlikten gelmeyi yeğlediler. Belki de Milli Gazete, Hükümete değil, Erbakan’dan miras Saadet Partisine yakın diye umursamadılar.
Ama Milli Gazete ile bitmiyor ki...
Nakşibendiliğin güçlü kollarından İsmailağa Cemaati’nin yürekler acısı ağır topu Cübbeli Ahmet Hoca fuhuş ve çetelerle işbirliği suçlarından tutuklanınca, Cemaat’a yönelik bir ağır saldırı da oradan geldi. İsmailağa takımının internet sitesinden aktarıyorum:
“...Küçük bir boşlukta (Başbakan’ın hastalığı yüzünden olup bitenin görece dışında kalmasını kastediyorlar-AE) hükümeti ele geçirenler bakın nasıl da işlere kalkışıyor. Hükümeti elinde bulunduran asıl güçler nasıl da karşısındaki engelleri tahrip ediyor.
Okyanus dalgaları bakın nasıl Türkiye'ye vuruyor... Haydi, gün sizin gününüz ey münafıklar, haydi havalara uçun ey bidatçiler. Yaptığınızla övünün ey diyalogcular...”
“Okyanus dalgaları”, “Diyalogçular” gibi sözcükler adresin
Cemaat olduğunun kesin kanıtları değil mi ?
* * *
Peki cemaatin kalemleri boş mu duruyor?
Genellikle evet. Bazan “Abartmayalım, olur böyle ufak tefek şeyler” demeyi yeğliyorlar, bazan “Mazallah” diye uyarıyorlar. Futbol deyimiyle söylersek Cemaat kesimi bu konuda “ofansif” değil, “defansif” bir taktikle oynamayı yeğlemişe benziyor.
Nitekim şike yasasının Erdoğan’ın kesin talimatıyla virgülü değişmeden Çankaya’ya iade edildiği günlerde,
Cemaat’in amiral gemisi Zaman’da A. Turan Alkan 10 Aralık’ta Başbakan için şöyle yazdı:
“...Sayın Başbakan, küçük bir hatır meselesi için daha büyük bir hâtırı kaale almamaya karar verdi. Bir şartla anlar ve affederim kendi nâmıma: Eğer hâlâ vazgeçilmedi ise yeni anayasa çalışmalarında, şike kanununda sizi can-baş ile destekleyen CHP ve MHP'yi ortak çalışmaya ikna edip, vaadiniz üzre yeni anayasayı yaparsanız ferâsetinize şapka çıkartacağım... Aksi takdirde, ‘Bir başbakan vardı’ deyip üzüleceğiz...”
Doğrusu “
Aksi takdirde, ‘Bir başbakan vardı’ deyip üzüleceğiz...” cümlesi yenir yutulur, kolay kolay hazmedilir bir cümle değil.
Nitekim yazar Turan Alkan –belki de Cemaat’ın tepelerinden epey fırça yediği için- bir sonraki yazısında bin dereden su getirirek yazdıklarının tamamen kişisel fikri olduğununu defalarca yineledi.
Bundan benim de kuşkum yok. Alkan
Cemaat’in sözcülerinden biri oarak kabul edilmiyor. Yani elbette kişisel görüşleridir. Ama
kişisel görüş’ün bu kadar sert olanının
Zaman’da yayınlanma olanağı bulmasının gözden kaçmayacak kadar anlamlı olsa gerek.
Bu konuda son bir not:
Bir kaç hafta önce
Cemaat’ten -yetkili mi bilemem ama- etkili olduğunu bildiğim biriyle sohbet ettim. Ona Eygi’nin yazılarından söz edip fikrini sordum. Okumamıştı. Ama hiç beklemediğim bir cevap geldi:
- Engin bey, siz bilmiyorsunuz, şu anda tam bir
cemaatçi avi yaşanıyor...
Vay be !
“Cemaatçılar avlıyor” dese anlayacağım da “cemaatçılar avlanıyor” da ne ola?..
Duraksamadan sürdürdü:
- Sen ne diyorsun Engin Bey? Şu an devlette mesela hariciyede, mesela maliyede, mesela dahiliyede işe girmek isteyen pırıl pırıl gençler, cemaat mensubu olduklarını saklamak için bin takla atmak zorunda kalıyorlar... Resmen cemaatçi avı yaşıyoruz...
* * *
Benden bu kadar. Zaten ayrıca bir şeyler yazmaya söylemeye gerek yok gibi... Yazılanlar, söylenenler “can ile canan” arasında “birşeyler olduğunu” açıklıyor, kanıtlıyor...
Bir meslek
ustam (Fuat Büte) “Oğlum, bu memlekette koalisyonlar uzun sürmez. Çünkü daha kurulurken birbirlerine nasıl madik atacaklarının hesabını yapmaya başlarlar” derdi.
Kolay kolay ve boş yere
usta olunmuyor...
AKP koalisyonunda çatırtılar - I