30 Nisan 2012

Bir Bayram Arifesinde...

Peki içimizde bir bayram sevinci mi var, yoksa biber gazı soslu, çevik kuvvet coplu bir ürküntü mü?

Yarın 1 Mayıs.

Yarın bayram.

Peki içimizde bir bayram sevinci mi var, yoksa biber gazı soslu, çevik kuvvet coplu bir ürküntü mü?

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu postasını şimdiden koydu:

- 1 Mayıs'ta Taksim Meydanı'nda, anıt çevresinde ve anıtta bir takım olumsuz ve bizleri rahatsız edecek görüntüler verildiği taktirde bundan sonra açık söylüyorum 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlama konusunda yeni bir karar alabilirim...

“Acaba İstanbul valisi Mutlu’yu mutsuz ve rahatsız edecek görüntüler nedir” diye sormalı mı?

Nafile çaba olur. Sorunun cevabı çoktan belli ve cevap uzun süredir ısrarla veriliyor.

Bir protesto yürüyüşü gibi tümüyle yasal eylemlere katılan gençlere polisin yöneltiği vahşi saldırılar valinin izni ve haberi dışında olamaz. Dahası savcıların bir gencin bütün geleceğini karartacak ölçüde insaftan yoksun ceza istemleri, yargıçların art arda verdiği tutuklama kararları belleklerde henüz pek taze ve her gün bir yenisi ekleniyor.

E bu zihniyeti, bu demokratik sığlığı ve ideolojik tercihi, 1 Mayıs’ta rahatsız edecek görüntü ve davranışların ne olacağı besbelli değil mi?

Öyleyse...

Valiyi de, onun Başbakanını da, o başbakanın partisini de, devletin bin yıllık ezberlerini tekrarlamaktan öte marifetleri olmayan güvenlik güçlerini de, sermayenin borusunu öttüren, serbest piyasa tanrısına tapanları da rahatsız etmek de yarar var.

Bu bir bayram. Emeğin ve emeğe saygı duyan, öncelik tanıyanların bayramı. Bizi bizle bıraksalar içimizde ve ülkede sevinçler kanatlandırarak bayram edeceğiz. Bunu geçen yıl kanıtladık, önceki yıl da, ondan önceki yıl da kanıtladık.

Bu yıl da kanıtlarız. Vali rahatsız olursa ya da olacaksa bu umurumuzda bile olmaz.

*    *    *

Ancaaaak...

Bizi bizle bıraksalar, bizi rahatsız edecek görüntü ve davranışlar yok mu?

Var.

Mesela emeğin bayramına katılmayı, askeri disiplin, askeri adımlar ve askeri görüntüler vererek militarist bir gösteriye dönüştürenler var. Boynuna kırmızı fular takıp sıkı solcu olduğunu gösteren, ama bir bayram gününü militarizmin kan kokan görüntüleriyle gölgeleyenler var...

Dahası militarist görüntü -ve tabii bilinç- kirliliğine kendini kaptırmayan ama bir bayram gününü “Bizim kortej, öteki kortejden daha büyüktü... Bizim sloganlar ötekilerin sloganlarını bastırdı... Tamam en kalabalık kortej biz değildik ama bütün TV kameralarında bizim pankartlarımız öne çıktı...” gibisinden çocukça bir yarışa girenler var... Kendilerini gülünç, bayramı berbat  ettiklerinin bile bilincinde olmayan, bilinci ergenlik sivilcelerine teslim olmuş, solun “çocukluk hastalığı”ndan kurtulamamışlar var...

Ama yine de...

Yarın İstanbul’un dört bir yanından akıp gelenler Taksim meydanında kocaman bir ormana dönüşecekler.

Ben ağaçlara değil, o kocaman ormana bakmayı yeğlerim. Orman bu. Çeşit çeşit ağaçtan oluşuyor...

Bayramımız sevinçler ve umutlar taşısın.

Bayramımızdan sevinçler ve umutlar taşsın...

Haydi...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"