Memleketi seçim havası sardı kim ilgilenir hukuk cinayetlerine kurban gidenlerle…
Hasta beyinlerinizin üretebildiği sığınak bu mu?
Millet zaten tutuklamalar, yargılamalar, işinden edilenler, hayatı kaydırılanların hikâyeleri, haberleri ile dolup taşıyor, bir eksik iki fazla ne fark eder.
Sefil mantığınız bula bula bir de böyle bir sığınak mı sunuyor size?
Herkesin bizden olması elbet mümkün değil. Aptal değiliz ya böyle bir beklentimiz olsun. Bizden olmayanlar uslu uslu otursalar onlara ne kem sözümüz olur, ne başlarına bir şey gelir. Ama lâfla, sözle, yazıyla bizim karşımızda yer alanları da kahretmesini biliriz. İşse işini elinden alırız, sesse sesini kısarız, olmadı hapse tıktırırız. Devletinin, devletin başkanının, ümmetin imamının sözünden çıkmayacak savcılarımız, hâkimlerimiz, polislerimiz var oldukça bizim kimseden korkumuz yok. Akılları varsa onlar bizden korksun.
Bu kadar ilkel düzeylere inmiş kibriniz size bunu mu söylüyor? Öyleyse vay halinize…
Şunu, o dar kafalarınıza sokun; sığmazsa biz sokarız:
Bu ülkede özgürlükleri, evrensel hukukun ilkelerini, insanlık ırmağının binlerce yıldır zenginleştirerek taşıdığı hak savunuculuğu pratiklerini ete kemiğe büründürmeye kararlı gazeteciler var, akademisyenler var, öğretmenler var, öğrenciler var, hukukçular var, aydınlar var, demokratlar var, gerekirse bedel ödemekten zerre kadar çekinmeyecek “yurttaş gibi yurttaşlar” var.
Sanıyor musunuz ki hüküm kesen yargıçlarınızın bile inanmadığı suçlamalarla ömür boyu hapis cezası verip, Silivri zindanına tıkıp, tek başlarına bir hücreye gömüp unuttururuz sandığınız Ahmet Altan’ı, Nazlı Ilıcak’ı unutacağız, “Çok yazdık, çok söyledik ama nafile sonuç değişmedi” yılgınlığına kendimizi kaptırıp susacağız?
Umuyor musunuz ki kiminin cemaat, kiminin FETÖ diye andığı gizli örgütlenme ile kucak kucağa olduğunuz kanıtlı, belgeli iken kendi ellerinizi yıkayacak, ama o örgütlenmenin gazetelerinde yazı yazdıkları ve sadece yazı yazdıkları için Şahin Alpay’ı, Mümtazer Türköne’yi, Ali Bulaç’ı, Ahmet Turan Alkan’ı ağır hapis cezalarına mahkum ettirince (“edilince” değil “ettirince” dedim, farkı anlayın) bizler susacağız, “Amaaan o kadar çok yazdık. Okurlar bıkmıştır. Sizin yazacak başka konunuz yok mu, diye burun kıvıracaktır” gibi sefil bir mazeretin ardına saklanıp sesimizi kısacağız?
Aylar, aylar ve aylar sonra Osman Kavala ve ona eklemlediğiniz 15 demokrat, 15 hak savunucusu için savcılarınızın ıkına sıkına ömür boyu ağırlaştırılmış hapis cezası istenen bir iddianame çıkarmalarına bakıp “Aman benim de başıma bir şeyler gelir” diye pısıp, susup sesimizi kısacağımızı, bu hukuk cinayetini bızıp usanmadan gündemde tutmaya çabalamaktan vazgeçeceğimizi mi düşünüyorsunuz?
Demokrasi meydanında baş edemediğiniz HDP’nin kolunu kanadını kırmak için, Selahattin Demirtaş gibi, Gültan Kışanak gibi, Sırrı Süreyya Önder gibi, Aysel Tuğluk gibi, İdris Baluken gibi (Bu kadarı yetsin. Anlayan anlar. Hepsini saymaya kalksam yazının boyu kilometreleri aşar) bu ülkenin (salt Kürt siyasal hareketinin değil, bu ülkenin) seçkin siyasetçilerini hapse tıkıp ardından “Ama onlar terörü lanetlemiyor. Teröristlerle aralarına mesafe koymuyor” gibi “çok sığ bir siyasal analiz” bile denemeyecek kadar temelsiz suçlamalarınız karşısında sessiz kalacağımızı mı hesaplıyorsunuz?
* * *
Yormayın kendinizi. Nafile çabalar bunlar.
Yukarıda yazılmış bir paragrafı bir kez daha yineleyeceğim. Siz de bir kez daha okuyun. Aklınızı başınıza toplamanıza yardım etsin.
Buyrun:
Bu ülkede özgürlükleri, evrensel hukukun ilkelerini, insanlık ırmağının binlerce yıldır zenginleştirerek taşıdığı hak savunuculuğu pratiklerini ete kemiğe büründürmeye kararlı gazeteciler var, akademisyenler var, öğretmenler var, öğrenciler var, hukukçular var, aydınlar var, demokratlar var, gerekirse bedel ödemekten zerre kadar çekinmeyecek “yurttaş gibi yurttaşlar” var.
Yani…
Biz varız, biz!..