22 Mart 2013

Barış Zafer Kazanmış, Ben Kederliyim…

Necmettin, benim yakışıklı kirvem gel hele;gel otur yanıma.

Necmettin, benim yakışıklı kirvem gel hele;gel otur yanıma.

Beni keder bastı. İçim acıyor…

“Böyle bir günde mi” diye sorma.  Barışın zaferini (siyasetin filan değil barışın zaferini) doya doya yaşayacağımız bir günde, evet, beni keder bastı.

Yıllar, çok çok uzun yıllar önce, Berlin’de, genç bir kadının bana dönüp fısıldarcasına “Necmettin Büyükkaya’yı Diyarbakır hapishanesinde boğarak öldürmüşler. Tanır mıydın” diye sorduğu ve önce boş bakıp, ardından “Hayır, tanımazdım” deyip, kanal kıyısında  artık “olmayan” senle yaptığım o uzuuuun, saatler süren yürüyüşteki gibi beni keder bastı.

*    *    *

Habip Kılıç… Benim Batmanlı kirvem.  Gel hele; gel otur yanıma…

Beni keder bastı. İçim acıyor…

“Böyle bir günde mi” diye sorma.  Barışın zaferini (siyasetin filan değil barışın zaferini) doya doya yaşayacağımız bir günde, evet, beni keder bastı.

Yıllar önce, Cumhuriyet yazı işlerinde Anadolu Ajansının ekranına o kupkuru “Batman’daki faili meçhullere bugün PKK yanlısı olduğu ileri sürülen Habip Kılıç’ın öldürülmesi eklendi. Her zamanki gibi enseden tek kurşunla işlenen cinayette Hizbullah parmağı olduğu ileri sürülüyor” cümleleri düştüğünde dakikalarca ekrana çakılıp kaldığım gündeki gibi beni keder bastı.

*    *    *

Orhan Doğan, benim, gözlerinin içi hilesiz gülen kirvem gel hele, gel otur yanıma.

Beni keder bastı. İçim acıyor…

“Böyle bir günde mi” diye sorma.  Barışın zaferini (siyasetin filan değil barışın zaferini) doya doya yaşayacağımız bir günde, evet, beni keder bastı.

Hatırla, olacak iş değildi ama oldu: “Şu kötü Kürdü bulayım, mapusane ziyaretimde verilmiş sözü vardı; oturup, siyaset konuşmadan rakı şişesinin dibine vuracaktık. Acep cep telefonunu kimden alırım” hesabıyla sağa sola, Ankara’ya, Diyarbakır’a telefon ederken, Şeyhmuz Diken “Ağabey onu bugün kaybettik. Haberin yok mu” deyiverdiydi. Haberim yoktu. Kendimi dışarı attıydım; Beylerbeyi korusunda hedefsiz bir yürüyüşe çıktıydım ya, işte tıpkı o günkü gibi beni keder bastı…

*    *    *

Yoksul talebe yurtlarında, rutubete kesmiş bekâr öğrenci evlerinde aylar ve aylar boyu birlikte Marksizmi keşfettiğimiz Necmettin Büyükkaya benim ilk kirvemdir. Onun öğüdüdür. “Bana bak Türk, demiştir, bizde kirvelik kardeşlikten de ötedir. Önüne gelen, yeni tanıdığın her Kürdü kendine kirve etme. Bekle, gör, tanı, sonra için çeker, aklın yatarsa kirve ol…”

Benim üç kirvem oldu. Üç Kürt: Necmettin Büyükkaya, Habip Kılıç, Orhan Doğan…

Bugün beni keder bastı. İçim acıyor…

Biliyorum hiçbir şey boşuna değildi, beyhude hiç değildi.

Necmettin Büyükkaya, Diyarbakır zindanında cellatların karşısında boyun eğmediği ve daha genç tutsaklara boyun eğmemenini erdemini ve onurunu gösterdiğinde…

Habip Kılıç, Batman’da nice marketin kıskanacağı düzende, temizlikte bir tüketim kooperatifini ucuzun da ucuzu fiyatlarla Batman yoksullarının hizmetine sunup dosta düşmana “Bu solcu Kürt, bu PKK yanlısı delikanlı işini biliyor, iş bitiriyor; bildiği, bitirdiği işi seviyor” dedirtip parmak ısırttığında…

Orhan Doğan Meclis kürsüsünde de, Ankara Ulucanlar zindanında da gözlerinin derinliklerinden gülüp“Mazlum bir halkın çocuğu zulme boyun eğerse zalimin yanında saf tutmuş olur” dediğinde de…

İdil’de bir kahvehanede bir yandan çay yudumlayıp “Venceremos diye yazı yazmışsın kirvem. Tez vakitte o lafın Kürtçesini öğren de gel  Yoksa günü geldiğinde dilsiz kalacaksın” diye dalgasını geçtiğinde de…

Bugünün, bugün barışın kazandığı zaferin taşlarını döşüyorlardı.

Hiçbir şey boşuna değildi, beyhude hiç değildi.

*    *    *

Ne güzel olurdu, ne keyifli olurdu…

Üç kirvemle dün Diyarbakır’da biraraya gelip, Newroz Meydanında kalabalığın arasına sessiz sedasız karışıp, zaferin bayramına doya doya tanıklık edip, akşamına kimselere haber vermeden tenha bir Kürt meyhanesine çöküp…

Böyle günde yalnızlık zor.

İçim acıyor…

 


 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"