Haber ekranda belirdiği anda “Yine aynı film mi” diye sordum.
Sonra da kendime ilk tepkimin neden bu soru olduğunu sordum.
Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV ) adlı derneğin Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’na Amerika’dan yollanan ve içine Yeni Şafak gazetesinin bir kupürü ile asit tozu da konmuş olan mektuptan söz ediyorum.
Biliyorum, çok önemli bir haber değil. Bir ölüm yada yaralanma ile de sonuçlanmadı. Ama benim derdim zaten haberin kendisi değil, ilk tepkim.
Neden hiç duraksamadan “Yine aynı film mi” diye sordum?
YARSAV Başkanı Eminağaoğlu’nu hatırlayacaksınız. Yargı aygıtı içinde AKP karşıtlığı en açık olan, Ergenekon Davasına baştan beri ciddi itirazları olan bir hukukçu. Eski Yargıtay Başsavcısı, “367 olayı”nın kahramanı Sabih Kanadoğlu’nun evi son Ergenekon dalgalarından birinde polislerce arandığı sırada kameraların karşısına geçip, öfkeden yüzü kasılmış bir halde “operasyona” verip veriştirmişti.
Yukarıda satır aralarına serpiştirilmiş ayrıntıları birleştirelim:
YARSAV Başkanı Türkiye’deki şiddetli kamplaşmada laikliği gerekirse demokrasiden vazgeçmeye kadar uzanan kararlılıkta savunan ve kamuoyunda “ulusalcı” denen kesime yakın duran biri. Zarftan bir kupürü çıkan Yeni Şafak, medyadaki genelgeçer sınıflandırmada “dinci medya” kesimine yerleştirilen bir gazete. Aynı mektubun YARSAV Başkanının yanısıra dört yargıtay üyesine daha gönderildiği bildiriliyor. Mektup(lar) ABD'nin California eyaletinden A.O. Özgür tarafından postalanmış. Eğer meczup değilse bunun sahte bir ad olduğunu tahmin etmek için ortalama altı bir zeka düzeyi bile yeter.
Akıl yürütmeyi sürdürelim. Kendisine gelen bir mektubun zarfında bir de “toz” gören biri ne yapar. Herhalde “Bu neymiş acaba” diye parmağıyla bir miktar alıp diline götürüp tadına bakmaz. Herhalde yarım bardak suda eritip etkisini anlamak için başına dikmez. Her aklı başında kişinin, hele hele YARSAV Başkanı gibi fanatik dincilerin hedef tahtasında olması kuvvetli ihtimal olan birinin yapacağı gibi savcılığa iletir ayrıca bir kimya laboratuarında tahlil ettirir.
Nitekim Eminağaoğlu öyle yaptı ve “toz”un ilaç sanayiinde kullanılan ''paraaminobenzoik'' maddesi (bir asit türü) olduğu ortaya çıktı.
Peki bu kadar basit ve bu kadar budalaca bir olayda ben niye “Yine mi aynı film” diye sordum? Niye “Asit tozu, minare gölgesi” deyip, omuz silkip geçmedim.
Kimileri “Komplo manyağı olmuşsun da ondan” diyebilir. Demesinler. Haksızlık olur. Meslek yaşamımın tümünde, yani tıfıl bir gazeteciyken bile komplo teorilerine uzak durdum. Ama mesleğimin doğal refleksi olan kuşkuculuğu da elden bırakmamaya hep gayret ettim.
Nitekim haberi okuduğumda hemen “Danıştay Cinayeti”ni çağrıştırdım.
Hatırlayın. İlk duyduğumuzda neydi Danıştay saldırısı? Ülkücü geçmişi olan ama son zamanlarda dinsel vurgusu ağır basan ırkçı-milliyetçi örgüt Alperen Ocakları ile bağları bilinen Alparslan Aslan adlı biri başörtüsü konusunda dinci kesimlerin hoşlanmadığı kararlar veren Danıştay üyelerine saldırdı. Silahını çekti. Bir yüksek yargıcı öldürdü, bir kaçını da yaraladı. Katilin Danıştay’a gelirken kullandığı arabada ise Danıştay üyelerinin fotoğraflarını basarak açık provokasyon çağrısı yapan Vakit gazetesinin o “uğursuz” baskısı “Gel beni bul” dercesine arka koltukta sereserpe duruyordu...
Yani bir şeriat özlemcisi olan katil, laikliği savunan yargıçlara, laikliği savundukları için saldırmıştı.
Öldürülen Danıştay üyesi yargıcın Ankara’daki cenaze törenini hatırlayın. Cenazeye gelen bakanlar yuhalanmış, olası bir saldırıya karşı koruma polisleri tarafından apar topar camiden kaçırılmışlardı. Cenaze töreni AKP karşıtı bir mitinge dönüşmüştü.
Bugün ise Danıştay saldırısında Ergenekon örgütünün parmak izleri günışığına çıktı ve yüksek yargı, Danıştay Davasının Ergenekon Davası kapsamında yeniden görülmesini kararlaştırdı.
* * *
Danıştay saldırısının içyüzünü, kimler tarafından planlandığını –henüz- bilmiyoruz. Tıpkı bu yazıya konu olan “asit tozlu mektup” olayının da içyüzünü, kimler tarafından planlandığını – henüz- bilmediğimiz gibi.
Ama şunu biliyoruz; hem de artık çok iyi biliyoruz: Siyasi literatürde “provokasyon” denen kışkırtcı eylemleri gerçekleştiren ya da gerçekleştirten odaklar dipdiri ve dimdik ayakta. Karanlığın adamları iş başında ve asla vazgeçmeyecekler. Ülkedeki kamplaşmayı kabartmak, toplumdaki düşmanlığı azdırmak, ülkeyi yönetilemez duruma getirmek için kollar hâlâ sıvalı...
Yani...
Yani aynı filmi defalarca seyretmemiz olası. En yalın, en sıradan olaya bile o yüzden kuşku ile yaklaşmamız ve canalıcı soruları bıkıp usanmadan sormamız gerek...