Konu malum: Ses kayıtları. Baba oğulun “Hâlâ evdeki tahmil-tahliye işini bitiremedin mi” diye özetlenebilecek ses kayıtları.
Tartışma –bence- isabetli olarak “Sahte mi, gerçek mi” sorusunda kilitlendi.
İktidara yakın medyanın en sıkı silahşörleri ses kaydının sahte olduğunu kanıtlamak için kolları sıvadılar. Laf aramızda zekamızla da açıkça alay ettiler, bizi salak sandılar.
Keza elektronik bilgisi olan, ses mühendisliği eğitimi almış uzmanlar da belgelerin gerçekliğini belirten görüşler açıkladılar.
Sabrınız varsa – ki olsun- Ümit Kıvanç arkadaşımın konuyu didiklediği ve T24’ün bir dosya olarak sunduğu uzun yazıyı tıklarsanız okuyabilirsiniz.
Peki, ülkenin gündeminin tepesine çöken bu tartışmada, bu yakıcı konuda siyasal partiler ne yapıyor?
AKP cephesinde Başbakan ve danışmanları dışındaki kesimlerde “manidar” bir sessizlik var. Ama “Tek başına AKP” diye anılmayı hakeden Tayyip Erdoğan seçim kampanyası için çıktığı miting alanlarında sesinin sınırlarını zorlayarak iddiaları yalanlıyor; Cemaat’a ve muhalefet partilerine yüklendikçe yükleniyor.
Peki ne diyor ?
Valla konuşmalarının hemen hiç birini kaçırmadım: “Yalan” diyor. Ekliyor “Hem montaj, hem dublaj” diyor. (Bir ses kaydı hem montaj, hem dublaj olamaz ama, neyse…)
E ama bir iddiaya sadece yalan demekle onun sahte mi, gerçek mi olduğu cevaplanmış olmuyor, olamıyor.
* * *
Ancak hukukun kadim bir ilkesini hatırlayalım: Müddei iddiasını ispat ile mükelleftir. Türkçesi: İddiayı kanıtlamak, belgelemek iddia sahibine düşer.
Bu köşede daha önce de vurgulandı; “Bu ses kaydı gerçekse Türkiye’de siyasetin yolu da, yönü de bir başka düzleme sıçrar” dendi.
Evet, o ses kaydı gerçekse Tayyep Erdoğan bu ülkede başbakan olarak kalamaz; AKP bir iç hesaplaşma yaşamadan yoluna devam edemez…
Pekiiii, siyasetin böylesine yakıcı bir aşamaya ulaştığı şu bir kaç günde muhalefet ne yapıyor?
Sırayla bakalım:
CHP sözcüleri “Başbakan istifa” diyor, “Bu hükümetin meşruiyeti kalmamıştır” diyor.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu bu kadarıyla da yetinmiyor:
"Ya helikoptere bin yurt dışına kaç ya da başbakanlıktan istifa et. Devleti soyan Başbakanlık koltuğunda oturamaz"
MHP’nin tutumu da çok farklı değil. Devlet Bahçeli konuştu:
"Başbakan Erdoğan için malum ve mutlak son görünmüştür. Aileyi rüşvet ve hırsızlık kazanı olarak gören, çocuklarını hırsızlığa alıştıran bu zihniyet hem Yüce Divan'da hem de millet vicdanında hakkında verilecek hükme katlanmak zorunda kalacaktır. Herkes bilsin ki, bugünler çok uzak değildir."
BDP’nin bu konuda dişe dokunur, kolları sıvamış bir tavır alacağını umanlar da yanılıyor. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş konuştu:
“…Komplo, montaj diyerek bu meseleyi örtmezsiniz. Başbakan olarak buna var mısınız? Montaj olduğu konusunda kendinize bu kadar güveniyorsanız, buyurun soruşturma açılmasını bizzat kendiniz isteyip ses kayıtlarını verin.”
Gözünüzden kaçmadığını sanıyorum. Muhalefetin tümü de Başbakan’dan bir şeyler bekliyor; onun bir şeyler yapmasını istiyor.
Biri helikoptere binip gitmesini ya da istifa etmesini öneriyor; öteki “Malum ve mutlak son görülmüştür” diyor ve anlaşılan bunun kendiliğinden olacağını umuyor; daha da öteki ses kayıtlarının gerçek olup olmadığını Başbakan’ın ortaya çıkarmasını istiyor…
Yani?
Yani hepsi de ”Armut piş ağzıma düş” diyorlar ve bal gibi ayıp ediyorlar…
Böylesine bir olayda Başbakan’dan yani iddia oklarının yöneldiği birinden medet ummak ya da kuru kuruya lâf sokuşturmak yerine yapılacak başka bir şey yok mu ?
Meclis içtüzüğünde gensoru, meclis soruşturması gibi hükümetleri denetlemeye yarayan etkili yöntemler var.
Sakın kimse kalkıp “İçtüzükte o var; ama AKP’nin de otomatiğe bağlanmış bir ‘parmak kaldır, parmak indir” sistemi var. Bu yolları denemek nafile çaba” deyip kulağının üstüne yatmasın. Mecliste grubu bulunan üç muhalefet partisinin ortaklaşa bir “Meclis soruşturması” isteyip AKP’nin kaçak güreştiğini, gerçeğin ortaya çıkmasında yan çizdiğini ele güne göstermek kaçırılacak fırsat, ıskalanacak çaba mıdır?
Dahası, sahte ve hiçbir güvenilirlik taşımayan “ses kaydı araştırma laboratuarları” yerine otoritesi dünyaca kabul edilmiş, saygınlığı tartışılmaz kurum hatta kurumlara ses kaydını yollayıp ciddi bir analize tabi tutulması istenemez mi?
Param çıkışsa ben yapacağım; ama muhalefet partilerinden herhangi birinin “paramız çıkışmıyor” mazereti olmasa gerek.
Şunlara armutun kendi kendine pişmeyeceğini ve pişse bile onların ağzına düşmeyeceğini birilerinin hatırlatması mı gerekiyor?
Peki, a-ha işte ben hatırlatıyorum!..
Bundan ötesi beni aşar…