Demokratik eylemlerin önü devletin zorba gücü ile engellendiğinde hak arayanlar, bir haksız uygulamayı durdurmak, önlemek isteyenler için “sokak” kaçınılmaz olarak eylem alanı olur.
1970’in 15-16 Haziran’ında patlayan işçi yürüyüşleri de öyleydi; 1991 baharında Zonguldak’tan Ankara’ya yürüyen maden işçilerinin eylemi de öyleydi; Gezi direnişi de öyleydi; Boğaziçi Üniversitesi’nin kayyımlanmasına itiraz eden ama itirazları umursanmayan öğretmen ve öğrencilerin sürüp giden eylemleri de öyleydi; parklarda geceleyen öğrencilerin “Barınamayanlar” eylemleri de öyleydi, İkizdere’de, İşkence Deresinde yağmalanan topraklarını, geri dönüşsüz olarak tahrip edilen doğalarını savunanlar için de öyleydi.
Biraz zorlasam yukarıdaki paragrafı dört beş kat uzatabilirim. Ama bu kadarı yeterli…
Burada saymakla yetindiklerimin tümünde de iktidarın ve onun en tepesindeki zatın sorunu çözmek için başvurduğu önlemler de yeterli. Hepsinde demokratik direniş ve anayasal hak arama yolları tıkananlar sokağa çıkmak zorunda bırakıldılar ve devletin zorba gücüyle karşı karşıya kaldılar…
AKP Reisi kitlesel olandan ve “sokak”tan ölümüne korkuyor. İktidarı için en büyük ve mutlaka ezilmesi gereken bir tehlike olarak görüyor.
Bu Gezi’de de böyleydi; Barınamayanlar eyleminde de böyle; Boğaziçi öğrenci ve öğretmenlerinin başlattıkları ve sürdürdükleri direnişte de böyle.
Kitlesel olan ve sokağa çıkan her eylem AKP Reisinin bilincinin derinliklerine işlemiş bir korkuyu tetikliyor ve devletin zorba gücü duraksamadan işe koşuluyor.
Bu korku Reisin ve partisinin sözcülerinin dilinde aynı nakaratı durmaksızın tekrarlamalarına yol açıyor.
Boğaziçi direnişi mi?
“Onlar Boğaziçi öğrencisi filan değil. Onlar dışarıdan gelen teröristler…”
İyi de gözaltına alınanlar, tutuklananlar, polisin hunhar darbeleriyle cezalandırılanlar hep, ama hep Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi.
“Barınamayanlar Hareketi”mi?
Bu eylemde yer alan ve sadece barınabilecekleri bir yurt odası ya da ödeme güçlerini yeteceği bir kiralık ev arayan öğrenciler.
Ama AKP Reis’ine sorarsanız “…Bunlar öğrenci mi? Ne alakası var ya? Bunlar dışarıdan gelip, Gezi'de olduğu gibi buralarda terör estiren teröristler..."
İyi de park kanepelerinde geceyi geçirerek şiddetten uzak, tümüyle demokratik bir protesto eylemi gerçekleştirdikleri için biber gazı, cop, sille tokat girişilen o gençlerin hepsi (evet hepsi) üniversite öğrencisi.
Alın size Reis’den bir cümle daha:”… Bunlar dışarıdan gelip Gezi'de olduğu gibi buralarda terör estiren teröristler...”
Bir halk deyişi vardır, “Tut kelin perçeminden” der.
Şimdi Reis’in bu cümlesinin neresinden tutmalı.
Bir kere o büyük gezi direnişinde katılanların hepsi (evet hepsi) dışarıdan geldiler. Direnişe katılanların hiçbiri Gezi Parkında oturmuyordu, orada evleri yoktu. Çünkü Gezi parkında ev yoktu.
Yani “Dışarıdan gelmeyenler nereden geldi Reis” diye sorulabilir.
(Not: Tabii bu alaycı cümleden “Cumhurbaşkanı’na hakaret edildi” diyerek kolları sıvayacak AKP savcılarını da hesaba katmak gerekir. Nitekim ben de “sorulur” değil “sorulabilir” diyerek böyle bir soru cümlesi kurmadım, Cumhurun Başkanına hakaret filan etmedim.)
Alın Reisin cümlesinin devamını: “… Gezi'de olduğu gibi buralarda terör estiren teröristler…”
Gezi direnişi sırasında kim, ne zaman, nasıl terör estirmiş, bilen duyan var mı?
Gezi, kentin nefes alınabilecek ve sayıları iyiden iyiye azalmış bir yeşil alanlarından birini savunmak için, asla şiddete başvurmayan, buna karşılık bir demokratik direnişi en sevimli ve en fırlama buluşlarla süslemiş, zenginleştirmiş genç yaşlı, erkek kadın yurttaşların eylemiydi.
Ama Reis ölümüne korktu. O korkuyu bir türlü içinden silip atamıyor. Boğaziçi öğrencilerinin, İkizdere köylülerinin, Barınamayanlar hareketine katılanların hepsinde Gezi direnişini görüyor.
Neden?
Çünkü Reis kitlesel olandan ve anayasal hakkını kullanarak sokağa çıkanlardan korkuyor, çok korkuyor.