05 Ağustos 2022

Yaz okumalarım: Başyapıtlar ve düş kırıklıkları

Başka yaz kitaplarından ilk fırsatta söz edeceğim...

Edebiyatın unutulmaz ismi Rauf Mutluay'ın ünlü deyişiyle 'yaz okumaları' başkadır. Kışın onca meşguliyetten yapamadığımızı yazın yapar, kitaplara saldırırız. En azından ben öyle yaparım. Bu yaz da öyle oldu. Ama önce düş kırıklıklarımdan söz edeyim. Latife Tekin bunlardan biriydi.

1980'lerden başlayarak Sevgili Arsız Ölüm, Berci Kristin Çöp Masalları, Unutma Bahçesi ve daha birçok kitabıyla bizleri hayran bırakan bu 'büyülü gerçekçilik' ustası, son kitabı Zamansız'la (Can Çağdaş) beni şaşırttı. Bu kez büyüleyiciliği sanki bir tür büyücülüğe dönüşmüştü ve bu 'imgeler ülkesine gidiş' doğrusu bana hitap etmedi. Birçok yazı tarzını ve edebi ögeyi harman eden bu deneysel kitaba elbette belli bir saygı duyulabilir. Ama bu doğrusu ünlü İngilizce deyimiyle 'my cup of tea - benim çay bardağım' değildi!..

Benzer bir şey bir diğer ünlü isim için oldu: Hakan Günday. Onu da 2000'lerde az bağrıma basmamıştım: Kinyas ve Kayra, Az, Azil… En çok da Daha. Ki ondan oyuncu - yönetmen Onur Saylak'ın uyarladığı aynı adlı taşıyan filme bayılmışımdır. Ama son romanı Zamir ise (Doğan Kitap) hiç doyurmadı. "Yeni bir bin yılın arifesinde Birinci Dünya Vakfı'nda çalışan ve görevi ne pahasına olursa olsun savaşları durdurmak olan" Zamir'in hikâyesine bir türlü dalamadım, ve kitabı bıraktım.

Ahmet Altan'ın önemli romanı: Hayat Hanım

Beni mutlu eden kitaplara gelince… Başa Ahmet Altan'ın Hayat Hanım'ını koymalıyım. (Everest Yayın). Altan kardeşlerden Ahmet'in 'içeride yazdığı' bildirilen roman babasını beyin kanamasından kaybeden, annesi bunalımda olan ve ne yapıp edip edebiyat okumak isteyen bir gencin öyküsünü anlatıyor. Ama hayatını kazanmak için girdiği bir çevrede kendisinden çok yaşlı kadınlarla tanışıyor.

Bunlardan özellikle Hayat Hanım onu cezbediyor; neredeyse büyülüyor. Hiç kitap okumasa da müthiş bir yaşam deneyimi sahibi, en büyük ilgisi antropoloji olan (!), bal rengi tuvaletiyle görkemli, belgesel izlemeyi de pek seven bir kadın. Edebiyatta çizilegelmiş en özgün kadın portrelerinden biri… Sevgilisini Jül Sezar'ın hikâyesinden esinlenerek Antonius diye çağıran…

Kitabın birçok erdemi var. Kendine özgü bir cinsellik ve seks unsuru… Kadın kahramanların gücü ve hikâyeyi domine etme özelliği; ki Hayat'tan gayri ona rakibe olan çok daha genç Sıla, öğretmen Nermin Hanım, dönme Gülsüm anılabilir. Ayrıca çok ciddi ve zengin bir edebiyat ziyareti: Shakespeare'den Tolstoy'a, Dante'den Dostoyevsky'ye, Steinbeck'ten Lavvrence'a, Proust'tan Henry James'e, Kirkegaard'dan Saramago'ya…

Ama bu kadar da değil… Sıla'nın hikâyesi çerçevesinde günümüzde ülkemizde yaşadığımız sokak dehşeti, siyasetteki kargaşanın teşvik ettiği gündelik şiddet ve hukuksuzluk da romanın dokusuna sinmiş. Tüm bunlar yapıtın 2021'de iki önemli dış ödül (Femina Roman ve Transfuge Avrupa Roman) kazanmasının nedenlerini de açıklıyor.

Bir yazar-yayıncıdan bir aşk ve tutku destanı

Yayıncılığın yeni, heyecanlı, atılgan adı, Puslu Yayıncılık'ın sahibi Murat Bulut, aynı zamanda iyi bir yazar. Kaç zamandır bende duran kitabını ancak yaz vakti okuyabildim. Yemin ederim ki onun hiçbir hatırlatması filan olmadan, ve çok da sevdim.

Bu temelde bir aşk hikâyesi. Ama ne aşk; nasıl bir tutku… Şems-i Tebrizi'nin bir deyişiyle açılan kitap, genç Yılmaz'ın Arzu ile karşılaşmasını ve ona tutulmasını anlatıyor, ama kader onu çok çabuk alıyor. Yılmaz'ın artık tek bir arzusu vardır; bir an önce ona kavuşmak…

Şöyle diyor: "Acı olgunlaştırıyordu, ama bir hedefim ya da amacım yoktu. Derdim olgunlaşmak değil, yok olmaktı. Kendimi kaderin, alın yazısının ve mecburiyetin çarkına bırakmıştım. Her şeyin sebebi için kader diyordum. Bu anlamsız, boş bir hayatın kucağına daha da itiyordu beni… Yorgundum, acı ve ıztırap içindeydim."

Murat Bulut'la Burhaniye'de

Böylece aşkına ancak ölümle kavuşmak, 'vuslat'a ancak artık Arzu'nun bulunduğuna inandığı Dolunay'da ermek onun tek emelidir. Bu alabildiğine duygusal, hazin ve bir anlamda Semah inancı içeren hikâye, layık olduğu zengin, nüanslı bir Türkçe anlatılmış. Bence tek kusuru, ikinci yarıda devreye giren ve çok uzayan o rüya bölümü.

Yine de Doğu edebiyatının Leyla ile Mecnun, Arzu ile Kamber, Tahir ile Zühre, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin gibi efsane aşklarını andıran bu Arzu ile Yılmaz hikâyesi okunmayı hak ediyor. Belki bu ucuz magazin aşkları döneminde, aşkın böylesine ihtiyacımız vardı.

Mevlana'yı çağdaşlaştırmak

Bir başka ilginç kitap Hakan Mengüç imzalı Sen Yola Çık, Yol Sana Görünür (Destek). Aslında beni ilgilendiren türden bir kitap değil. Ama o denli merak veren yanları var ki… Her ne kadar aynı ölçüde kuşku uyandırsa da… Elimdeki kitap tam 130. basımında. Düşünebiliyor musunuz!.. Aralık 2021'de 50.000 adet basılmış, sonraki basımlarla bu sayıya erişilmiş. Umarım bunlar abartılmış sayılar değildir!..

Alt başlığı Mevlana'nın 21 Kuralı olan kitabın yazarı ilginç bir kişilik. İnternette hakkında doğru-dürüst bilgi yok. Ama merak uyandırmayı, giderek kendini övmeyi biliyor. Hele kapaktaki sakallı ve gülümseyen yakışıklı yüzüyle, belki de özellikle kadınlara hitap ediyor olabilir!..

Ama hakkını yemeyeyim. Kitap Mevlana denen tarihin en ulu düşünürlerinden o büyük dehaya kapsamlı ve kısmen yenileyici biçimde eğiliyor. 21 bölümün her birinde onun bir deyişinden yola çıkarak çağdaş felsefeye, giderek çağdaş yaşama eğiliniyor; sanki modern tavsiyelerde bulunuluyor, pratik öğütler veriliyor. Velhasıl el altında bulundurulmasında yarar olacak bir kitap…

Başka yaz kitaplarından ilk fırsatta söz edeceğim.

Yazarın Diğer Yazıları

ABD'deki hayali bir savaşın korkunçluğu tam şu günlere denk düşüyor

Dünyamızın savaş denen korkunç olaya sayısız ülkede esir düştüğü şugünlerde, bu film önemli bir eleştiri sayılabilir

Bir korku klasiğinin ilk günlerine dönüş

Bu türü sevenler ve özlemiş olanlar için iyi bir seyirlik sayılabilir

Hindu kültüründen gelen kendine özgü bir kitle filmi

Karşımızda gerçekten hayli değişik bir film var. Hem anlattıkları; hem anlatma biçimleriyle...