03 Mayıs 2014

Tarihin terazisi sizi yargılayacak!

Sokaklarda, Beyrut, Bağdat, Halep, Trablus ya da Kiev görüntüleri vardı. Ancak iç savaşa teslim olmuş ya da Esad veya Kaddafi gibi diktatörlerin elinde perişan olmuş kentlerin acıklı manzaraları.

Bugün sinema yazma günüm. Ama eğer izin verilirse 1 Mayıs gününden yansıyan görüntülerin bende uyandırdığı dehşet duygusunu da kısaca belirtmek istiyorum.

Elbette bu gözler neler gördü, nelere tanık oldu... Sadece yazarlığımın yarım yüzyıla yaklaştığı (tam olarak 48 yıl) düşünülürse... Ne ‘ihtilaller’, ne müdahaleler, ne katliamları, ne kumpaslar, ne ihanetler, ne gerilla savaşları... Ne darağaçları, ne suikastlar, ne sokak cinayetleri...

Şu güzel ülkede bir türlü kardeşçe yaşamayı öğrenemedik. Birbirimize saygıyı, insan haklarına değer vermeyi, karşımızdakiyle empati yapmayı beceremedik. Hakça paylaşamadık, uygarca tartışamadık, hoşgörüyü benimseyemedik.

Ama şimdiye kadar yakın tarihi sarsan tüm o acı olaylarda, çokluk bir inanç vardı. Yanlış da olsa benimsenmiş ilkeler, naif de olsa angaje olunmuş ideolojiler vardı. Kendi içinde dürüst, namuslu insanlar, yanlış seçimlerinin bedelini çoğu zaman en acı biçimde ödediler. Ve en azından arkalarında temiz birer isim bıraktılar.

Peki ya bugünkü ‘muktedirler’ nasıl bir isim bırakacak? 1 Mayıs’ın özellikle İstanbul ve Ankara’daki görüntüleri artık tarihin malı oldu, arşivlere girdi, dijitalle ölümsüzleşti. En önemlisi, belleklere çakıldı, anıların bir parçası oldu. O insandan soyutlanmış bomboş meydanlar, o vahşet sahneleri, o gaza boğulmuş çocuklar... O haykıran anneler, o çaresiz babalar...

O tartaklanan özürlü kadınlar, itilip kakılan millet temsilcileri, yaralanan onlarca, tutuklanan yüzlerce insan... Ülkemizde artık görmeyeceğimizi umduğumuz Beyrut, Bağdat, Halep, Trablus ya da Kiev görüntüleri. Ancak iç savaşa teslim olmuş ya da Esad veya Kaddafi gibi diktatörlerin elinde perişan olmuş kentlerin acıklı manzaraları.

Ve tüm bunlar, ardında herhangi bir ideoloji, bir inanç bile olmayan, sadece bir tek adamın, bir nevzuhur diktatörün kendi halkından korkusunu simgeleyen eylemlerdi. O korkunun nedenlerini –yani Gezi gibi sokağa dökülmüş kalabalıkları- sindirmeye, bölmeye, engellemeye yönelik bir kaba güç gösterisi. Alet olanların –yani polisin- bile benimsemediği, belki içinden küfrederek en zoraki biçimde ifa etmeye çalıştığı çağdışı bir baskı eylemi.

Tüm bunlar geçip gidecek. Ve de tüm bunlar, Tarih’in o değişmeyen hakkaniyetinin ve eninde sonunda gerçekleşen adalet duygusunun terazisinde tartılarak, yaratıcılarını ebediyen mahkum edecek...

Yazarın Diğer Yazıları

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

Bir sinema tutkulusunun ölümü ve düşündürdükleri

Ölüm ilanlarının dışında ne yazılı basında ne de TV’lerin kültür saatlerinde hiç anılmadı. Oysa kapsayıcı bir bakışla, bugün Yeşilçam öncesi, kendisi ve sonrasındaki onca filmin önemli bir bölümü, bugün Sami Şekeroğlu sayesinde bizim olmuştu

"
"