22 Ekim 2016

Sürprizlerle yürüyen bir aşk filmi ve Nejat İşler’in dönüşü...

Her şeye karşın ilgiye değer bir film bu...

İKİMİZİN YERİNE                 X  X  X

Yönetmen: Umur Turagay
Senaryo: Pınar Bulut
Görüntü: Yon Thomas
Oyuncular: Serenay Sarıkaya, Nejat İşler, Zerrin Tekindor, İştar Gökseven, Özgür Emre Yıldırım, Merve Çağıran, Aslı Bekiroğlu, ErginBal

Taff Pictures yapımı.

 

Tüm dünyada, ama özellikle ülkemizde iyice tozlanmış ‘aşk filmi’ türüne kimi yenilikler getiren ve özellikle ilk yarıdan sonra sürpizlerle yürüyen bir öykü. Bu açılardan ilginç... Her ne kadar tam anlamıyla başarılı olmasa da...

Gayet Avrupai biçimde, diyelim ki bir Fransız filmi gibi başlayan film, bize gerçekten uçuk, farklı ve özgün bir yapım izleyeceğimizi düşündürür. Küçük bir Ege kasabasında yaşayan bir ailenin öyküsüdür bu...

İnce ailesinin genç kızı Çiçek, 18'inci baharını süren ve her genç kız gibi hayallerle dolu sevimli biridir. Okulda İstanbul’dan gelen yeni edebiyat öğretmeni Doğan, onun hayatını altüst eder. Delişmen genç kız bu sessiz, içe dönük adama tutulur: Bu onun ilk aşkıdır.

Ama karşılığını alamaz. Neden? Uzun süre anlamayız: Aşk kırgını mıdır, artık sevemeyecek kadar küskün müdür? Yoksa kadınları mı sevmez?

Neyse... Sonra sürprizler başlar. Kızlarının üstüne titreyen ana-baba onun derdine yaklaşmayı dener, ama başaramazlar. Bu arada genç kız öğretmenden bulamadığı cinsel heyecanı kaba saba köy delikanlısı Kudret’te bulmayı ve onunla dükkanında oynaşmayı da dener. Ama biri onları dikizleyip olayı kasabada yaymasın mı!..

Film türünde açık biçimde iddialı. Bu nedenle her şey büyük boyutlarda, aşırı ve abartılı. Bu yani filme biraz yapay ve  mamul (imal edilmiş) bir yan vermiyor değil.

Buna rağmen hikâye yürüyor ve ilgimizi hep ayakta tutuyor. Hikâyenin düğüm noktası anne. Zerrin Tekindor’un canlandırdığı anne karakteri, geçmişten gelen birçok gizemi bize açıklayan ve heyecan yaratacak gerçekler sunan baş figür. O da bunu gayet iyi başarıyor.

Ama filmin başka kusurları da var. Özellikle Doğan kimliği  üzerinde. Nejat İşler’in onca acı olaydan sonra dönüşünü ben de sevinçle karşıladım. Gayet de iyi oynuyor, özlemimizi gideriyor.

Ama bir edebiyat hocasına, iyi bir edebiyat hocasına yakışacak bir söylemi hiç duyamıyoruz ondan... Bu konuları açtığı nadir anlarda bile... Örneğin Garip Akımı şairleri veya Nâzım üzerine bize neredeyse sokaktaki adamın da  söyleyebileceği en sıradan, en banal şeyleri sıralayıp duruyor!.. Bir tek özgün deyişi, iddialı söylemi, edebi lezzette konuşması yok.

Bu elbette Nejat’ın kabahati değil. O, anı kitabını da ilgiyle okuduğum ‘okur-yazar’ biri. Ama senaryoyu yazan Pınar Bulut hanım, öğretmenlik üzerine hiç film görmedi mi? Örneğin Ölü Ozanlar Derneği’ni bir kez bile izlemedi mi?

Film boyunca örneğin “Aşk dediğin, birinin eline dolu bir tabanca verip sana ateş etmesini beklemek demektir” ya da “Dünyanın en korkunç şeylerinden biri aile ocağı denilen yerdir” diyebilen bir yazardan bunu da beklerdim. Böylesi yazık olmuş, çünkü İşler üzerine biraz sinmiş gözüken o keder havasıyla dört başı mamur bir Doğan öğretmen kimliği çizebilirdi.

Her şeye karşın ilgiye değer bir film bu. Merak duygumuzu  hep ayakta tutuyor: Finale dek... Kamera çalışması çok iyi. Müzik de öyle: Finaldeki Doğan’ın yaşamsal açıklamalarını içeren bölümde aşırı yükselip lafları boğmasının dışında!..

Çiçek’i oynayan, şu günlerde magazinin gözdesi Serenay Sarıkaya’ya gelince... Bana Jane Birkin’i hatırlatan fiziği ilginç. Ama bu rol için biraz büyük kaldığını düşünüyorum. Ancak enerjisiyle role asılıyor ve inandırıcı oluyor.

Reklamcılık dışında sinemaya zaman zaman eğilen yönetmen Umur Turagay’ın Karışık Pizza’dan (1998) beri ikinci uzun filmi bu. Ne uzun bir ara!..

T24'ün Notu: Yazarımız Atilla Dorsay, geçirdiği sağlık operasyonunun ardından iki haftalık süreyle yazılarına ara vermiştir. İki hafta sonra bu köşede yine sinema, yine Atilla Dorsay'la buluşmak üzere...

Yazarın Diğer Yazıları

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

Bir sinema tutkulusunun ölümü ve düşündürdükleri

Ölüm ilanlarının dışında ne yazılı basında ne de TV’lerin kültür saatlerinde hiç anılmadı. Oysa kapsayıcı bir bakışla, bugün Yeşilçam öncesi, kendisi ve sonrasındaki onca filmin önemli bir bölümü, bugün Sami Şekeroğlu sayesinde bizim olmuştu

"
"