13 Ocak 2016

Portekiz’de İstanbul’u hatırlamak: Karargahtepe Ranttepe’ye dönüşürken...

AKP iktidarının elbet bir gün sonu gelince, bu güzelliklerden geriye ne kalacak....

 Siyaset konusunda olduğu kadar, çevre korumacılığı konusunda da hayli umutsuzum.Nilüfer Göle’nin ‘endişeli aydın’ nitelemesinin belki daha ‘had safhası’: karamsar ve umutsuz aydın!.

Çünkü artık yazıyla-çiziyle işlerin kolay kolay düzelmeyeceğini düşünüyorum, Hatta –uzun zaman için- hiç düzelmeyeceğini. Çünkü başımızda öyle bir iktidar ve öyle bir cumhurbaşkanı var ki... Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete... Kolay değişir mi bu?

Ama şeytan dürtüyor. Hele fırsat bulup dünyanın bir başka köşesine, değişik bir ülkeye gidince... Gördüklerinizle bizim memleketi kıyaslamak ve sonra halimize yeniden tasalanmak kaçınılmaz oluyor. Haydi bakalım!...

Ülkenin kıyıları halka açık...Yılbaşı için Portekiz turundaydık. Ünlü bir acentenin her zamanki gibi başarılı organize turuyla... 24 kişilik  hoş bir grupla birlikte, Porto’dan başlayıp sahil boyunca Lizbon’a inen ve orada biten altı günlük bir tur. Ve bu güzel ülkenin insanı heyecanlandıran zenginlikleri.

 Avrupa’nın en batı ucu, Akdeniz’e hiç kıyısı olmayan, ama Atlas okyanusunda çok uzun sahili olan Portekiz, suyla ilişkisi açısından İstanbul’a benziyor. Lizbon ve Porto’un ortasından geniş birer nehir geçiyor. Geçmişi ve tarihi çok zengin bu ülkenin hazinelerini ve anılarını barındırıyorlar.

Ülkenin batıdaki uç noktasıAma her yerin ve her şeyin korunması biryana, ülkenin deniz ve suyla ilişkisi hiç kopmamış, kopmuyor. Kimsenin aklına o upuzun sahile beton bloklar inşa etmek gelmemiş: ne turistik otel, ne zenginlere rezidans, ne de tüketim mabedi AVM olarak...Böylece sahil, dünyanın neredeyse yarısına ilk kez ayak basmış bu meraklı ve macerasever  halkın yaşamında hala çok önemli.

Oysa bizde neler neler oluyor!... Zaman gazetesinin pazar günkü bir başlığı şöyle diyor: “İstanbul’un Beton Surları: Denizle Aramıza Gökdelenler Girdi”. Gazete, özellikle Marmara sahilinde Zeytinburnu, Ataköy, Bakırköy gibi semtlerde insafsızca yükselen ve kalabalık nüfuslu o semtlerin, giderek tüm kentin denizle ilişkisini koparan heyula blokların resimlerini basmış. Ürkünç hayaletler gibi.

Bunlar güzeli, doğalı, doğanın kendisini yok etmekten hiç çekinmeyen lüks rant tuzakları; müteahhit-sermayeci bir nevzuhur azınlığın, bu arada onlara bol keseden bu hakları verenlerin de ceplerini doldurmaya yönelik bela gibi yatırımlar.

Ama bu işlerin ardındakiler öylesine utanmaz ki, o doğa düşmanı dev yapılarını çarşaf gibi ilanlarla kent ve halk için birer lütuf gibi sunmaktan kaçınmıyorlar. Oysa o binaların hitap ettiği son derece sınırlı bir alıcı kitlesine ‘özel deniz manzarası’ sunarken, kimbilir kaç yüz bin insanın denizle, doğayla sağlıklı ilişkisini yok edip duruyorlar.

Porto'ya bir bakışYalnızca sahiller değil. Her yer işgale ve yağmaya açık. Sözcü gazetesi, Atatürk Orman Çiftliği’nden sonra şimdi de yine Ankara’da, Ata’nın savaş yönettiği, Genelkurmay başkanlığının ilk binası olan, Anadolu Ajansı’nın temellerinin atıldığı Ankara Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün de boşaltıldığını ve büyük kısmı orman olan 140 dönümlük alanın, tıpkı müdürlüğün İstanbul Göztepe’deki arazisinin akibetine uğramasından korkulduğunu yazıyor. Yani, gökdelen yapılmasına ve ranta açılmasından...

Görüyorsunuz: Cumhuriyet’in ilk dönemindeki kaç kurumun tarihi ve anılarıyla içiçe bir alan ve bir bina. Onu gözümüz gibi korumamız gerekmez mi? Ama bunu anlamıyorlar, anlatamıyorsunuz.

Hatta belki bu anıları, bu tarihi özellikle silmek istiyorlar. Ankara mimarlar odası başkanı Tezcan Karakaş’ın deyişiyle “Eski adı Karargahtepe olan o yerin yeni adı yeni adı Ranttepe olacak!”.. Doğru söze ne denir?

Milliyet’de Melih Aşık, özel sektöre kiralanan o güzelim Moda iskelesi ne olacak diye soruyor. Ve ‘ya kafe, ya da meyhane’ diye üzülüyor. Yazısına da İskele Operası başlığını koymuş...

Lizbon'da, okyanus kıyısındaki dev heykelYine İstanbul’da, kentin bir zamanlar Boğaz manzarası için en gözde yeri sayılan, kimbilir benim de kaç kez turist gruplarıyla gittiğim Çamlıca tepesine tümüyle Tayyip Erdoğan’ın kişisel bir projesi olarak inşa edilen o Sultanahmet taklidi dev camiin yolları için, çevrede son derece geniş bir  kamulaştırma yapılıyor.

Fransız mimar Eiffel'in yaptığı köprüKamulaştırma? Birzamanlar özel mülkün kamu yararına kullanılması için başvurulan yasal yöntemdi. Şimdiyse bunun örneğin turizm için filan değil, o çevrede camiin yaratacağı rantın dağıtımı için yapıldığı öylesine açık ki... Biraz bekleyin, görürsünüz. 

Evet, ne Cumhuriyet tarihi, ne doğa koruması, ne çağdaş bir kentte insanların ihtiyaç duydukları parklar, rekreasyon ve gezinti alanları. Ne de kitle turizminin gerekleri. Hiçbiri adamların umurunda değil...   

Sadece rantı düşünen ve inşaatı körükleyen bir anlayış, bu kentin ve bu ülkenin canına okuyor. Bakalım, AKP iktidarının elbet bir gün sonu gelince, bu güzelliklerden geriye ne kalacak....

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"