15 Kasım 2014

Pavyonla politika arasında kaybolan film

Kral’ın bilinen olgun ve bilinçli anlatımı ve iyi bir takım oyunculuğu, filmin temel kusurlarını ne yazık ki örtemiyor

GECE     X  X  1/2

Yönetmen: Erden Kıral
Senaryo: Rıza Kıraç
Görüntü: Feza Çaldıran
Oyuncular: Nurgül Yeşilçay, Mert Fırat, Vildan Atasever, İlyas Salman, Nur Sürer, Ayça Damgacı, Hakan Karahan, Hakan Yufkacıgil, Teoman Kumbaracıbaşı/ Deniz Film yapımı  

 

Gece, Erden Kıral’ın Vicdan (2008) filminin yolundan gidip, ayni ögeleri ve ayni uslubu kullanarak çektiği bir film. Ama naçizane kanıma göre, o filmin başarısına erişmekten uzak kalıyor. 

O film Hasan Özkılıç’ın özyaşamsal romanı Orada Yollarda’dan uyarlanmıştı. Buysa yine alçakgönüllü bir kitaptan, Hasan Özkılıç’in Zahit adlı romanından uyarlanmış. Hem de, kendisi de bir yazar (boş zamanlarında sinemacı!) olan Rıza Kıraç tarafından... 

Film sayıları 10’a yaklaşan kalabalık bir insan grubunun öyküsünü anlatıyor. İzmir’in bağrında, Kürt ve Çingene kökenli vatandaşlarımızın yoğun olduğu Şengüler semtinde (ve kenti çok iyi kullanarak) çekilmiş filmin temel kişileri, Kürt kökenli olduğu anlaşılan bir ailenin bireyleri. Bir pavyona ‘düşmüş’ Süsen (Nurgül Yeşilçay), dul ve acılı annesi (Nur Sürer), melek yüzlü küçük kızkardeşi (Vildan Atasever), ikisi de tehlikeli işlere ve teröre bulaşmış iki oğul (Teoman Kumbaracıbaşı ve Hakan Yufkacıgil).

Ayrıca Süsen’e körkütük aşık, uzun süren bir aşktan sonra evlendiği pavyon fedaisi Yusuf (Mert Fırat), pavyonun sahibi tehlikeli yerel gangster (İlyas Salman). Bunlara pavyonun şişman gece kadını (herdaim matrak Ayça Damgacı) ve ‘şair’ lakaplı hüzünlü müşteri (Hakan Karahan) da katılabilir. 

Tüm bu küçük insanlar, karşımıza tipik bir mutsuz, kayıp ve bahtsız insanlar galerisi getirip koyuyor. Sanki bir Demirkubuz filmi –özellikle de Masumiyet izlenimi... Daha ilk çekimde –yoğun bir erotizmle biten bir kadın-erkek diyalogu- Süsen ve aşığının açmazları beliriyor: Süsen, ailenin en büyük çocuğu olarak, ayakta kalmanın tek çaresi diye sarıldığı Sürtük adlı gece klübündeki işinden çok mutsuzdur ve kendisini içkiye vermiştir.

Sevgilisi Yusuf ise öfkeli, kaba-saba ve ezik bir adamdır. Sinsi patronun tüm pavyon kadınlarına -bu arada Süsen’e de- sarkmasına kızgın, o korkunç baskıya karşı çaresiz, belindeki patronun bizzat verdiği silahı her an -özellikle de ona karşı- kullanacakmış gibi duran, içkinin yanısıra uyuşturucuyu da ihmal etmeyen...

İki erkek kardeşin ikisi de kötü yoldadır. Büyüğü Zahit’i pek az tanırız: sadece iki sahnede kısacık gözükür ve ikincisinde de hemen vurulup gider. Kürt sorununun anarşik çözümlerine angaje olduğu ve bu yolda öldüğü ancak sezilir.

Küçüğüyse bir emekçidir, ama o da belalı işlere bulaşmıştır. Nitekim hemen tüm sahneleri, ağır işkence gördüğü anlaşılan ve sonunda açlık grevine başladığı hapishanede geçer. Pavyon insanları ise başta Ayça Damgacı ve Hakan Karahan, ancak oyuncuların gücüyle görece olarak ilginç tiplere dönüşürler.

Film uslup olarak Vicdan’ın hızlı bir kurguya dayanan, gösterişli ve cilalı anlatımını seçmiştir. 100 Yılın 100 Türk Filmi kitabıma alacak kadar sevdiğim o film, zaten Kıral’ın Kanal, Bereketli Topraklar Üzerinde veya Hakkari’de Bir Mevsim gibi önemli filmlerine tümüyle sırt çeviren bir uslup arayışı değil miydi? Ben tav olmuş ve özetle şöyle demiştim: “Kıral kendisini şaşırtıcı biçimde yenilemiş olarak bize bir büyük tutku hikayesi, bir ateşli melodram sunuyor”.

Peki, çevre yine bir gece pavyonu, hikaye yine melodrama çok uygun açılımlar içerdiği halde, niye bu kez ağzımızda buruk bir tad bırakan bir yarım başarıyla karşıkarşıyayız?

Çünkü bu kez üç-dört kişiye yoğunlaşma yerine, çok daha fazla kişi ele alınmış Ve çoğunun karakteri, hikayedeki işlevi belirsiz kalmış. Hele o iki erkek kardeş... Ve onların ne olduğu anlaşılmayan öykülerinin içerdiği o zorlama duran siyasal sos...

Elbette ana kişilerin çevresinde dönen yan kişiler hep vardır, olmalıdır. Ama işin içine terör, militan gruplar, polis işkencesi gibi çok yaşamsal temalar girince, böyle dokunup geçmek olmuyor. Ve tam bir tatminsizlik duygusu yaratarak filmin aleyhine işliyor.

İki ana kahramanın etrafında örülü açılış ve kapanış sahnelerinin içerdiği yoğun karamsarlık ve ağır keder hissiyse elbette etkileyici, ama ayni ölçüde sağlıksız.

Kıral’ın bilinen olgun ve bilinçli anlatımı ve iyi bir takım oyunculuğu, bu temel kusurları ne yazık ki örtemiyor. Ve filnı ancak sınırlı bir başarıyla yetiniyor. Biz yine de kuşağının en inatçı emekçisi olarak film üstüne film yapan Kıral’a buradan tüm sevgi ve sempatimizi yollayalım.

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"