02 Ocak 2015

Mahsun’un beklenen 4. filmi insanı mahzun ediyor!...

Mahsun’un üç film ve kimi TV dizilerinden sonra artık sinemasının daha olgunlaştığı söylenebilir

MUCİZE     X  X   ½

Yönetim ve senaryo: Mahsun Kırmızıgül
Görüntü: Soykut Turan
Müzik: Tevfik Akbaş, Yıldıray Gürgen, Mahsun Kırmızıgül
Oyuncular: Talat Bulut, Mert Turak, Seda Tosun, Erol Demiröz, Ali Sürmeli, Meral Çetinkaya, Mahsun Kırmızıgül, Büşra Pekin, Erdem Yener, Cezmi Baskın, Cihat Tamer, Nazmi Kırık/ Boyut Film yapımı.

 

Bir Ege köyü üzerine görkemli bir panoramayla açılıyor film: Soykut Turan’ın iki saat boyunca bizlere sunacağı nefes kesen genel çekimlerden biriyle...Ki bu çekimler, dönemin (1960’lar) yaşantısı içinde Ege’den Doğu’ya Anadolu’yu, hem de tüm o görkemli doğasıyla kavrayıp bize sunmada büyük işlev görecektir.

27 Mayıs devriminden hemen sonraki günlerde, yer yer vahşi bir doğayı (en azından iki dağı) yürüyüşle katederek Doğu’daki bir Zaza köyüne gelen Ege’li ‘muallimi’ tanırız. Orada bir okul binası bile yokken onu karşılayan, çocuklarının birşeyler öğrenmesinden gayet mutlu köy halkını da...

Yaşlı muhtarın tam dokuz oğlu vardır örneğin!..İçlerinden biri de iyice sakat olan Aziz’dir. Çocukların taş atıp durduğu, herkesin itip kaktığı talihsiz bir genç adam... Dağdaki eşkiyanın yardımıyla okul binasını yaptırıp eğitime geçen idealist ve insancıl öğretmen, Aziz’e de ilgi duyar. Ve onu biraz eğitip hayata katmak için savaşır.

Bu arada köyde hayat sürmektedir. Bu farklı dil ve kültürün erkekleri, kimi zaman uzaktan buldukları kızları yüzünü bile görmeden, araya giren kadınlarla istetir. Böylece her evlilik bir büyük kumara döner. Aziz’in bahtına da tüm kızların belki en güzeli olan Mızgın düşer. Onun için bir büyük hayal kırıklığıyla birlikte...

Kırmızıgül temelde, önceki üç filminden –Beyaz Melek, Güneşi Gördüm, NewYork’ta Beş Minare- daha yalın, daha iddiasız bir filmle karşımıza çıkıyor. Bu tavır, özellikle onu hep ‘bir filme çok şey sığdırmakla’ suçlayan eleştirmenlere karşı bir savunma mı?

Ama bu kez de, aslında ilginç ögeler içeren hikayenin özellikle tek bir noktada, Aziz’in kimliğinde ve onun Mızgın’la evliliğinde takıldığı söylenebilir. Bir de muallimin Aziz’e karşı inandırıcılık boyutlarını aşan muhabbetinde...İyilikseverlik elbette iyi, güzel birşey. Ama, filmde bize gösterildiği kadarıyla hayli itici, giderek ürkünç olan böyle bir kişiliğe yöneldiğinde, o iyilik inandırıcılığını yitiriyor. 

Bu temel kusurlar filmi zedeliyor. Ve sürekli bir ilgiyi engelliyor. Ancak Kırmızıgül’ün sinemasal anlatımının, önceki filmlerinden bile daha iyi olduğu da söylenmeli. Dediğim gibi, Soykut Turan’ın enfes görüntüleriyle birleşerek, perdede zaman zaman nefes kesen sinema anları yaşıyoruz. 

Örneğin Mahsun, hayvanları olağanüstü biçimde kullanıyor. Atlar ya da kuşlar, kimi sahnelerin candamarını oluşturuyor. Kara ya da fırtınaya teslim olmuş doğa sahneleri de öyle.

Ayrıca filmin dönemini de aşarak Doğu’nun ezeli ve ebedi kadın sorununa bakışı da çarpıcı ve ilginç. Örneğin hepsinin dişleri çürük bu halkın (özellikle de kadınların) ilk kez inci dişli Mızgın’i görünce duydukları kıskançlık...O kadınlar takmının oynadığı gönül postacısı rolü...Ve güzel bir kadının ve onun aşkının yaratabileceği, filme adını veren o ‘mucize’.

Öte yandan, filmin kusura dönüşen belli saplantıları var. Örneğin hikayenin erkekleri ve de kadınları, eski Yunan’daki gibi bir ‘koro’ oluşturuyor ve önemli yerlerde hep birlikte, ayni anda tepki veriyorlar. Ama bu öylesine mekanikleşiyor ki, kısa zamanda bir komediye dönüşüyor. Zaten filmin ilk yarım saatte komedi tonunda gidip sonradan ‘ciddileştiğini’ söylemek de mümkün.

Sonuç olarak, Mahsun’un üç film ve kimi TV dizilerinden sonra artık sinemasının daha olgunlaştığı söylenebilir. Ama senaryo konusunda hala eksikleri var, hem de çok...Belki en başta, Aziz gibi herşeyiyle aşırı bir kimlik, sanki doğulu bir Notre Dame’ın Kamburu yerine daha kabul edilebilir bir kişilik yaratsaydı, film daha kolay sevilebilirdi..

Üç yeteneğin ortak çabasıyla oluşan müziği de övdükten sonra oyunculara gelirsek...Talat Bulut, muallim rolünde rahatlıkla izlenen olumlu, sempatik bir karakter çiziyor. Bir diğer baş rol sayılabilecek Aziz’de genç oyuncu Mert Turak elinden geleni yapıyor, ancak kağıt üzerindeki karakterinin kurbanı oluyor. Yine de finali öylesine unutulmaz kılanın özellikle onun oyunu olduğunu söylemek gerekir.

Eskilerden Erol Demiröz, Ali Sürmeli, Meral Çetinkaya, Cezmi Baskın ve diğerleri, elbette hep ‘güvenilir’ oyuncular. Ama onlar da kişilikleri değil, grupları öne çıkaran ve ‘koro esprisine’ fazla dayanan senaryonun içinden çıkıp gelmekte zorlanıyorlar. Mahsun’un kendisine ayırdığı mütevazi ‘şaşı Bozat’ rolünde bu kadar iyi şaşı olması şaşırtıcı!...

Genç oyunculardan, özellikle Seda Tosun ve Erdem Ener’in ve elbette Büşra Pekin’inse filme büyük katkıda bulunduklarını düşünüyorum.

İşte benim yeni Mahsun’a bakışım. Karar, siz seyircilerin...

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"