Sanki koca ülkede inanılmaz bir Karagöz- Hacivat oyunu oynanıyor. Tek bir adamın tümüyle denetimi ve yönetimi altına aldığı koca bir parti, bu adı konmamış ‘başkomutanlarını’ belki sevgiyle değil, ama saygıyla, korkuyla ve uysallıkla dinliyor ve izliyor.
Öte yandan, yadsınamaz cerbezesi, hitabet gücü, demagogluğu ve popülistliğiyle arkasına aldığı kitleler, ona sadık ve itaatkâr olmayı sürdürüyorlar. Ama o kitleler ona bağlandıkça, öte yandaki daha büyük kitlenin ona olan mesafesi büyüyor, arası daha açılıyor
O kitle –ki aralarında ben de varım- artık onu ne görmek, ne dinlemek, ne de tartışmak istiyor. O kitle için o, artık tarih sahnesinden çekilmesi gereken bir sabık politikacı.
Elbette o kitle bu duruma kolay gelmedi. Ayşe Arman’ın bir yıl önce (Haziran 2013’te) “Başbakan ekrana çıkınca artık bünyem kaldırmıyor. Gerginliği bana sirayet ediyor, dengelerim bozuluyor. Ya içime kapanıyor, ya birilerine bağırmak, hatta ısırmak istiyorum. Ve mutsuz oluyorum” demesi boşuna mıydı?
Onu hoş görenler vardı, temsil ettiği başkaldırıyı benimseyenler vardı. O ‘sessiz mütedeyyin kitle’nin artık sesinin çıkması gerektiğine inananlar vardı. Halkın seçimiyle gelen herkese ve her iktidara saygı gösterilmesini içtenlikle düşünen ve gerçek bir demokrat olmaya çalışanlar vardı.
Ve bunun gereğini yaptılar. Ben bile şöyle demiştim: “Ahmet Hakan’a tanınan, hatta ilgiyle okunmasının temel nedeni olan değişim hakkını ve değişme olasılığını kimileri niçin Tayyip Erdoğan’a tanımıyor, merak ediyorum”. Çünkü o yazıda da anlattığım gibi, RTE’nin ‘milli görüş’ gömleğini giydiği günlerden beri çok değiştiğini, İslami görüşten gelse de artık demokrasiye tümüyle inandığını, İslam’la demokrasiyi barıştırmak ve bağdaştırmak için eline geçen fırsatı kullanarak belki dünya çapında bir misyona sıvandığını düşünmüştüm.
Ama ayılmam/ ayılmamız çok sürmedi. Art arda açık bir hazımsızlığın tüm belirtileri, demokrasiyi asıl amaca ulaşmak için bir tramvay gibi kullanma amacının tüm göstergeleri ortaya çıktı. Sözlerle ve de eylemlerle... O “ananı da al git” sözü, o vatandaş tokatlamalar ve tekmeletmeler, Gezi Olayları ilk çıktığında biraz anlayış, biraz empati yerine korkunç bir “onlar ne derse desin, biz buraya bu binayı yapacağız” meydan okuması...
O doğru olmadığı çabucak ortaya çıktığı halde inatla sürdürülen iftiralar (deri giysili adamların Kabataş’ta taciz ettiği başı örtülü kadın, camide içki içme ve dine saygısızlık iddiaları, vs.)...
Ve ortaya, hiçbir hoşgörüden nasibini almamış, geçen on yıldan hiçbir ders çıkarmamış, siyasal olgunluğa erişememiş, kavrayıcı, kapsayıcı ve birleştirici olmaya hiç yaklaşamamış bir politikacı görüntüsü çıktı. Ve üstelik böyle bir görüntüyle, makamların en yücesine, tüm Türkiye’nin ve tüm halkın biricik Cumhurbaşkanı olmaya sıvanan bir hırs ve ihtiras adamı.
Artık bu durumda hala Ekmeleddin beyi eleştirmek, onun şusuna-busuna takılmak ne anlama geliyor? Hangi büyük ihanetin ya da korkunç aymazlığın çanları çaldırılıyor? İyi hatip değilmiş, kitleleri sürükleyemiyormuş, konuşması çok iyi anlaşılmıyormuş. Ya da, din ve inanç adamlığından geldiği için laikliği ve Atatürkçülüğü şüpheli imiş.
Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu nereden gelirse gelsin. (Ayrıca da gayret muhterem bir yerden geliyor). Onun temsil ettiği hemen her şeyin, hele RTE örneğiyle kıyaslanınca, Türkiye’nin asıl ihtiyacı olduğu şeyler olduğu nasıl görülmüyor? Bağırmak yerine sükunet, kavgacılık yerine huzur, bölücülük yerine birleştiricilik... Düşmanlık yerine anlama çabası, inkar yerine empati...
İslam ise gerçek bir İslami ve felsefi birikim... Atatürkçülükse, onun ağzından bu konuda da öyle güzel sözler dökülüyor ki... Demokrasiye inancı da tam, tüm dinler karşısındaki eşit tavrı da...
O tam anlamıyla çağdaş bir insan, inançla Ata’nın ‘müspet ilim’ dediği şeyi mükemmel biçimde kaynaştırmış bir olgun ve ‘mütekamil’ insan..
Lütfen herkes, her seçmen, her yazar-çizer kişi, her vatandaş iyi düşünsün. RTE’yi en yüksek makamda, ülkenin bütün kürsülerinden ve de bütün ekranlarından, her gün, her yerde, her fırsatta bağırıp çağırırken dinlemek istiyor musunuz?
Onun madenlerden inşaatlara, yeşil alanların kullanımımdan koylara el konulmasına, Anadolu’nun tarihi bitkisi zeytinliklerin yok edilmesinden ağaçların yol kenarlarında bir süse indirgenmesine her şeye karışmasını onaylıyor musunuz?
Ülkenin zenginliklerinin ulufe gibi dağıtılmasına, her şeyin özelleştirme etiketiyle zengini daha zengin edecek ya da iktidar yanlısı yeni zenginler yaratacak biçimde peşkeş çekilmesine, her şeyde tek söz ve yetki sahibinin RTE olmasına rıza gösterebilir misiniz?
O heyula kışlanın eninde-sonunda gelip Gezi Parkı’na sırf intikam olsun diye dikilmesini ister misiniz? Olacağı o çünkü...
Eğer bu konularda, örneğin sözüm ona sanatçı diye yıllardır bağrımıza basıp yücelttiğimiz bir Bülent Ersoy veya Zerrin Özer saflığında ya da yalakalığında değilseniz...
O zaman... O zaman iyi düşünüp oyunuzu en azından kime vermeyeceğinizi bilin. Günü gelince de kime vereceğinizi... .