09 Temmuz 2014

‘Ekonomiye kazandırmak’... Hay ekonominiz batsın!..

Aslında sizin ‘ekonomiye kazandırmak’ deyiminizin ne anlama geldiğini aklı olan herkes anladı

Bir sanat tutkunu, bir hayalperest, bir duygu insanı olsam da (veya kendimi öyle saysam da), ekonominin önemini hiçbir zaman yadsımadım. İnsanların insan gibi yaşaması, emeğinin karşılığını alması, kimsenin kimseye  muhtaç olmaması, öylesine doğal, haklı ve gerekli ki... Tersine, demokrasiyi kurmaktan insan haklarını geçerli kılmaya birçok soylu uğraşın, sonuç olarak ancak ekonomik kalkınma ve emekçiye hakkını verme çabalarıyla at başı gitmesi, birinin öteki için ‘mütemmim cüz’ olması artık bana kaçınılmaz gözüküyor.

Onun için, hiçbir yönetimin ve hiçbir iktidarın ekonomiyi iyileştirmek işsizliği yok etmek, insanlara ekmek parası kazandıracak fırsatlar yaratmak için yapıp ettiklerine, soyut biçimde düşman olmam. Ama bunun bir iktidarın istediği her naneyi yemek için bir mazeret olmasını, ardına sığınıp her şeyi pazarlamak amacıyla bir paravana olarak kullanılmasını da kabullenemem.

Ama Ak Parti bunu sürekli yapıyor. Ne tuhaftır ki daha dindar, daha ahlaklı ve daha muhafazakâr olduklarını söyleyip duran bu siyaset gurubu, ülkemizin her türlü zenginliğini kazanca, kara ve ranta adamış gözüküyor. Gün geçmiyor ki benzersiz bir doğa parçası, insana huzur veren bir yurt köşesi, yüzyıllardır ayakta kalmış bir tarihsel zenginlik, kim bilir kaç uygarlık görmüş bir eski yapı rant projelerine feda edilmesin..

Ve bu konuda her gün yeni örnekler geliyor. Örneğin Bizans’tan beri ayakta olan Bozdoğan Su Kemeri’nin üzerine yürüyüş yolu, seyir terası ve restoran yapılması tasarlanıyor. Sözüm ona Kültür Bakanlığı, artık hiçbir kişisel insiyatifi kalmadığı bilinen bir Büyükşehir Belediyesi ve aslında Fatih gibi bir ilçenin başında bir dakika bile durmaması gereken rantçı bir başkan, birlikte oturup, bu güzelim yapıya bu kaderi yakıştırıyorlar. Ne acı!..

Mazeret de elbette hazır:

Hep bir ağızdan; “Bozdoğan Kemeri ekonomiye kazandırılıyor!”

Bir kentin sahilleri ve liman yöreleri de ayrı bir önem taşır. Şu Amerikan TV polisiye dizilerinde görüp duruyoruz:

 New York gibi Amerikan tarzı gökdelenlerin simgesi olmuş bir kentte bile, o liman yöreleri belki eski, belki ihmal edilmiş, ama buram buram geçmiş ve deniz kokan atmosferlerini koruyorlar. Bizdeyse tarihi Haliç yöresi Haliçport adıyla, yine tarihi Galata yöresiyse Galataport adıyla  imara açılmak üzere.

Hay port’larınız batsın... Ne kadar da İngilizce meraklısısınız. Nerede sizin muhafazakârlığınız, milliliğiniz, Türkçülüğünüz, Şarklılığınız... Haliç’e yapılacak olanı savunmak, Milli Savunma Bakanı’nına kalıyor. Ve bakan İsmet Yılmaz şöyle diyor:

 “Atıl durumdaki bu alanın canlandırılarak ekonomiye ve istihdama fayda sağlaması amacındayız”.

Aslında sizin ‘ekonomiye kazandırmak’ deyiminizin ne anlama geldiğini aklı olan herkes anladı. Yine bir ahbaba, bir yakına, bir amca veya yeğene kazanç kapısı açılacak. Eğer bizzat ‘gemici’ mahdum beye değilse...

Ama bir an  için samimi olduğunuzu varsayalım. O zaman da sormak gerekmez mi?

Ne olur, bu kentin, bu ülkenin, bu özel ve güzel coğrafyanın her köşesine ekonomiye kazandırma amacıyla yaklaşmasanız...

İzin verseniz de kimi yerler, kimi yeşil alanlar, kimi ormanlar, kimi koylar ve kıyılar, kimi çok eski mekânlar, insanlığın ortak malı olan kimi paha biçilmez tarih köşeleri, hiçbir ekonomik çıkar düşünmeksizin, olduğu gibi kalsa... Bir eski semt hiç yıkılmasa, güngörmüş bir konak turizme açılmasa, ahşap evlerle dolu bir sokak olduğu gibi korunsa, Boğaziçi’nin en güzel ve bakir yeşili bir Arap şeyhine peşkeş çekilmese...

Tüm kıyı yeşilleri, karınca gibi türeyen o büfeler, çayhaneler, eşe-dosta gelir getirecek satış kulübeleri için gözden çıkarılmasa... Gözümüz gibi korumamız gereken tarihi alanlarda insafsızca gökdelenler yükselmese... İstanbul denen efsunlu kentin yüzyıllar boyu oluşmuş emsalsiz silueti, ha bire daha yüksek olma yarışındaki beton ucubelere kurban edilmese... 

Çünkü eğer tüm bu konularda daha özenli, daha dikkatli, daha saygılı davranabilseniz... Hem hepimiz, tüm yurttaşlar, sürekli yaşamlarına güzellik ve anlam katan, doğayla tarihin iç içe olduğu benzersiz güzellikte mekânlar ülkesinde yaşamanın gururunu tadacaklar. Hem de en doğal halleriyle korunmuş bu özel mekanlar, uzun vadede hepimize hayal bile edemeyeceğimiz ekonomik imkanlar getirecek....

Her şeyi o küçük ve kısır hesaplara feda etmekten ve bu ülkede güzel olan her şeyi yok etmekten vazgeçseniz artık. Daha da iyisi, çekip gitseniz artık... Lütfen ve mümkünse... 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"