BEN ÇAĞIRMADIM X X X
(Blithe Spirith)/ Yönetmen: Edward Hall/ Senaryo: Nick Moorcroft, Meg Leonard, Piers Asworth/ Görüntü: Ed Wild/ Müzik; Simon Boswell/ Oyuncular: Dan Stevens, Leslie Mann, İsla Fisher, Judi Dench, AiemeFfion Edwards, Emilia Fox, Julian Rhind-Tutt/ İngiliz filmi, 2020.
İşte Netflix’de açılışını yapıp şu günlerde Digiturk’e geçmiş bir film. Tam anlamıyla bir İngiliz klasiğinin modernleştirilmiş biçimi. Gerçi herkesi doyurmuş değil, ama ben kendi adıma yeterince hınzır buldum!
Eserin geçmişine gidersek... İngiliz tiyatrosunun önemli yazarı, ayrıca senaryo yazmış, yönetmiş, arada oynamış Noel Coward’ın bu popüler oyunu daha 1945 yılında büyük İngiliz sinemacısı David Lean tarafından sinemalaştırılmıştı. Dönemi için efsanevi bir kadroyla; Rex Harrison, Constance Cummings, Margaret Rutherford’la. Eserin son derece fantezi bir konusu vardı. Popüler bir yazar yeni bir film için bir senaryo yazmaya oturur. Ama esin perisi ortalarda yoktur. Çok uzun zamandır, aslında eski eşi, artık öteki aleme göçmüş Elvira’nın ölümünden beri olduğu gibi. Yeni eşi, güzel ve çapkın bakışlı Ruth’un o taraklarda bezi yoktur.
O sıralarda ortaya Madam Arcati çıkar. Yaşlı medyum ve spiritüalist. Onun şöhretini duyan yazar Condomine kadından yardım ister. Ama o seanslar sırasında hiç beklenmedik bir şey olacak ve Elvira gelip yeniden insanlar âlemine katılacaktır. İki âlemden iki kadın arasında başlayan büyük rekabetle birlikte!
Bu hoş fantezi 1930’larda yazılmıştı ve o yılların sinema âlemini, özelikle de Hollywood’u anlatıyordu. Eserde efsane oyuncular Greta Garbo, Clark Gable, Douglas Fairbanks, yapımcı Zanuck, yönetmen Hitchcock veya Cecil B. De Mille, magazin yazarı Hedda Hopper gibi ünlülerin adı geçiyor. Filme bu Hollywood ünlülerinin yanı sıra, aslında yine de tipik bir İngiliz mizahı egemen. Belki bugün biraz eskimiş gözükebilecek... Ama ben kendi adıma hayli sempatik buldum. Özelikle pek tanımadığımız, ama iyi seçilmiş oyuncularının da büyük katkısıyla. Hele o Elvira’daki fıkır fıkır Leslie Mann. Sinemada satire, alaya ve düzeyli mizaha her zaman ihtiyacımız var.
Ama oyuncu deyince elbette Judi Dench’i ayrıca anmamak mümkün değil. 1934 doğumlu, demek ki bugün 87 yaşındaki büyük İngiliz Dame’i, alınabilecek tüm ödülleri almış, tüm onurlara kavuşmuş Lady Dench dört başı mamur bir kompozisyon çiziyor. Sırf onun için bile izlemeye değer.
* * *
Modern ve sürprizli bir korku filmi;
FANATİK X X ½
(The Fanatic)/ Yönetmen: Fred Durst/ Senaryo: Fred Durst, Dave Beerman/ Görüntü; Conrad W. Hall/ Müzik: Black Sailing, Gary Hickeson, John Svihart/ / Oyuncular: John Travolta, Devon Sawa, Ana Golja, Jacob Grodnik, Jessica Uberuaga, Denny Mendez, Luis da Silva, Josh Richman/ Amerikan filmi, 2019
Kendine özgü bir gerilim filmi. Pek yükseklerde uçtuğu söylenemez, ama türün meraklıları sanırım belli bir keyifle izleyecektir.
Artık tüm dillerde kullanılan ve bir sanatçının hayranları, ama gerçek, katıksız ve kimi zaman abartılı hayranları anlamına gelen ‘fan’ sözcüğünün aslında ‘fanatik’ sözcüğünden geldiğini biliyor musunuz? Ben galiba unutmuşum, bu film en azından bana bunu hatırlattı!
Fanatik çok sevdiği bir aksiyon filmleri oyuncusunu yıllardır yakından takip eden büyük hayranı Moose’un öyküsünü anlatıyor. O adam Dunbar Hunter’dir, bu alanda büyük ün kazanmış, büyük servet yapmıştır. Moose yıllar boyu Hunter’ın tüm filmlerini izlemiş, ona ait çeşitli eşyaları önemli paralar verip almış ve onun için bir koleksiyon oluşturmuştur.
Ve artık tek bir arzusu vardır: onunla tanışmak, o objelerin en azından birkaçını imzalatmak, onun yakınına girmek. Bunun için onu tanıyan paparazzi fotoğrafçısı, altın yürekli Leah’dan da yardım alır. Ve sürekli onun gittiği yerlerde dolaşır. Bu arada yüzüne garip bıyıklar takıp bir sürü sokak serserisinin avı olduğu gibi, Dunbar Hunter’in en gizli mahremiyetine girmeyi de başarır: Hollywood tepelerinde ayrıldığı eşinden uzak, tek oğluyla yaşayan Hunter’ın evine girecek, en kutsal nesnelerine dokunacaktır.
Ve onun inanılmaz küstahlığı, kendini beğenmişliği, gururu ve ayni ölçüdeki boşluluğu karşısında, Moose gitgide kötülüğün zirvelerine tırmanacaktır. Ama asıl kötülüğün ne olduğunu, asıl kötünün de kim olduğunu bilmek kolay mıdır?
Film görüldüğü gibi aslında çok fazla işlenmemiş nadir bir temayı ele alıyor: yıldızlar ve fanatik hayranları. Doğrusu böyle deyince Billy Wilder’in efsanevi Sunset Boulevard filminden başkası aklıma gelmiyor (mutlaka vardır). Ve film bu temayı çok başarılı olmasa da kendine özgü bir gerilime dönüştürmeyi de biliyor.
Dünya çapındaki dağıtımı pandemi yüzünden pek yapılamayan filmin başlıca kozu kuşkusuz John Travolta. Bu bir dönemin star oyuncusu bugün 67 yaşında, perdeye dönüş yapıyor. Oldukça hırpani bir kılıkla, traş olmayan bir suratla, yarı-deli bir kimliği kendine göre bir yorumla oluşturarak, seyirciyi etkileyebiliyor. Bunda iyi çizilmiş, sürprizli bir finalin de rolü var. Tıpkı Los Angeles’te çekilmiş sokak sahneleri gibi.
Sonuç olarak türün meraklıları görmeli.